|
||||||||
BİRAZ FELSEFENİN ZARARI YOKTUR | ||||||||
M.Güneş | ||||||||
gunes@kirkagactv.com | ||||||||
İnsanlığın var olduğu 'bilinen-bilinmezlik'de denilen, fi tarihinden bu güne gelen yazılmış ( fosilleri okuyoruz) tarihçesinde, nedense en çok yer alanlar, yaşama adapte olup, yaşama becerisinin kazanımlarını kendinden sonra ki neslillere aktarma derdi olmayanlar değil, ama onları tam anlamı ile, anlayıp bu güne not bırakanlar olmuş…
Kimi mağara duvarlarına resim çizmiş, kimi dilden, dile yaşanmışlıklarını miras bırakmış.
Biliyoruz ki, insan türünün tüm yaşayan üyelerinin sayısını, çuvala hesabı yaparsak, tüm yaşayanların oranı bin çuvalsa, yaşadıklarını kayıt edip, gelecek nesillere not bırakanlar, bir çuvalın ancak %1 i kadar dır. Neden, hangi koşullar böyle bir bir yol ayrımını dayatmış? Bunları ve daha binlerce karmaşık olayları düşünmek insana okuma, araştırma, bilme hazzı veriyor..
İnsanlık ateşi, tuzu nasıl keşfede bildi? Et yemeseydik tuzu keşfedebilirmiydik acaba? Çiğ et yerken acaba kan kokusunun cazibesi neden yeterli olmadı? Seçicilik hangi değerlerimizin istemleri ile beyne komut verdi ki? Nasıl oldu? Buna en akla yatkın ve gözlemlenerek ispat olan yanıt diyalektik felsefe den geldi; "İnsan düşündüğü gibi değil, yaşadığı gibi düşünür"… Bu tespit yukarıda ki sorulara yanıt bulmada anahtar görevi görüyor. Yukarıda ki iki soru gibi milyonlarca soruyu yanıtlamak, geçmişimize dair bilinen bilinmezleri bulmak o anahtar sözcükle mümkün oluyor. Yaşamı tadanlarla, yaşama iz bırakanların orantısı, asla bir olmazmış. Çünkü yaşamı tadanlar yolcu, iz bırakanlar sorgucuymuş. Sorgucuların işi zor, bilgi ve birikimle beslenmeleri gerek. Ama yolcunun kendine dair işlerinden dolayı, kolaycılığı seçmesi onun doğasına uygun en açıklayıcı sözcük olur... Kendi karnını doyurma girişimleri hep bireyseldir. Ait olduğu klanın bireyleri ile rekabet halinde hmesi onu sadece kendini düşünmeye iter. Ama öz güveni gücünden yada birikiminden dolayı yüksek olanlar bencil olamıyorlar. Sahip oldukları değerleri tüm klan için kullanmak, onlar için bir seçenek değil, bir yaşama biçimi oluyor Bu günde görüyoruz bunu. Kolaycılık; bilgi ile beslenmeyi seçen sorgulayıcılardan, daha kolay yaşamı kucaklıyorlar. Yalan, kolaycıların sıradan kullandıkları bir olgu olunca her şey basitleşiyor. Basitimiz olan yalancılık, milyonlarca yıl önceki tek hücreli yaşam formu için, belki geçerli olabilirdi, ama şimdi, çok hücreliden, karmaşık yapıya gelince, yalancılığın bir bedeli var artık. İşte o bedel “varlık içinde yokluk yaşamak” tır şimdi. Toplum önünde yaşamı gözler önüne serilince büyük çoğunluğu sıradanlaşıyor. Kaçınılmaz olarak yaşadığı topluma da, yaşadığı coğrafyaya da yük oluyor. Dünya geneline bakınca bu daha net görülüyor 8,5 milyar insan, dünya içindeki tüm organik yaşam için büyük bir tehlike. İnsan türü, dünyamızda ki canlı yaşam için, artık bir tehdit. Dünya da ki canlı yaşamı inadına yok eden tehditlere kulak tıkarken Mars ta yaşam arama girişimi nasıl anlatılır ki? Sen Mai Dünya yı yaşanmaz hale sok, sonrada belki yaşamın milyonlarca yıl önce sonlandığı Mars ta yaşanırlık ara. Olacak iş mi? Konu tabiki bu kadar kolay değildir. Kabaca bize dayatılan budur.
Gördüğümüz salgınlar, bunun habercisi değilse, bunlara ne ad verebiliriz? Cahiller gibi, bunu yaratıcıya mı yükleyeceğiz? Haksızlık değil mi? Aptalca bir dizi yaşama biçimlerini seç, sonra bu aptallığının sonuçlarınıu götür, yaratıcıya yükle… Akıl işimi? Ama ne yazık ki, cahillik bu kadar basitlikten besleniyor işte. Fakat umudumuz ve dileğimiz odur ki; insanlık sonu olan bu yaşamı, yapay güce boyun eğerek tamamlamaz.. Görebileceklere aşk olsun. Selam olsun |
||||||||
Etiketler: BİRAZ, FELSEFENİN, ZARARI, YOKTUR, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.