Yazı Detayı
10 Haziran 2022 - Cuma 12:59
 
İBN-İ FADLAN SEYAHATNAMESİ
Prof. Dr. Ramazan Şeşen
 
 

ÖNSÖZ

İbn Fadlan X. yüzyıl başlarında Abbasi Halifesi Muktedir (ölm. 320/932)’in divanında (sekreteryasında) çalışan kâtiplerden ve Mevlâlardan (Araplaşmışlardan)’dır.

Hayatı hakkındaki bilgilerimiz sadece, 309-310/921-922 yıllarında Halife Muktedir tarafından Etil (Volga) Bulgarlarına gönderilen elçilik heyeti sırasındaki hatıralarını anlattığı Seyahatnâme (el-Rihle)’sinde verdiği ilgilere dayanmaktadır.

Bu seyahatnâme X. yüzyıldaki Türklerin tarihi hakkında en canlı, en sağlam vesikalardandır.

İbn Fadlan gibi kültürlü, mütecessis bir kişinin gözlemlerine dayanmaktadır. Veciz ve akıcı bir üslupla kaleme alınmıştır. Yazıldığı tarihten itibaren doğuda, daha sonra batıda çeşitli kişiler tarafından kaynak olarak kullanılmış, üzerinde çok sayıda çalışma yapılmış, çeşitli dillere çevrilmiş, filmlere konu olmuştur. İbn Fadlan elçilik için gittiği sırada uğradığı Türk kabilelerinin idaresi, dinleri, adetleri, hukukları hakkında çok değerli bilgiler vermiş, o kavimlerden olan kişilere sorular yöneltmiş, onların mantalitesini anlamaya çalışmıştır.

 

Devrindeki Oğuzlar, Bulgarlar, Ruslar hakkında son derece önemli bilgiler vermiştir. Bu arada bazı mübalağalar yapmaktan kurtulamamıştır. İbn Fadlan’ın eserinden anlaşıldığına göre, bu sırada Abbasi Halifeliği içinde bulunduğu çeşitli problemlere rağmen Türk ülkelerinde İslâmiyet’in yayılması için Samanîlerle beraber büyük gayret sarfetmekteydi. Bir taraftan kuzey istikametinde Harezmlilerin yardımıyla Bulgarlar, Hazarlar arasında, Samanilerin yardımıyla doğuda Karahanlı sahasında İslam dinini yaymaya çalışıyordu. Bu işte sarayağası Nezîr elHaramî başrolü oynamaktaydı. Bulgarların Müslüman oluşunda, Halife’ye elçi göndermelerinde ve Halife’nin cevabi elçilik heyeti göndermesinde Nezîr el-Haramî öncülük etmiştir.

 

İbn Fadlan’ın ve diğer bazı kaynakların anlattıklarına göre 300/912 yılı civarında bu günkü Kazan şehrinin güneyinde bulunan Volga (Etil) Bulgarları hükümdarı İlteper Almış b. Şilki Müslümanlığı kabul etti. Bu sırada Bulgarlar Yahudi Hazarlara haraç vermekteydiler, onların baskısı altındaydılar. İlteper Almış Hazar baskısına karşı Halife’nin desteğini sağlamak istiyordu. 309/921 yılına doğru Abdullah b. Baştu elHazarî başkanlığında Halife Muktedir’e bir elçilik heyeti gönderdi.

 

Halifeden İslam dinini öğretecek din adamları, saltanat alametleri, Hazarlara karşı yapılacak bir kale için harcanacak para istedi. Bu elçilik heyetinin gönderilmesinde Bağdat Sarayağası Nezîr el-Haramî önemli rol oynadı. Halife cevabî elçilik heyetinin gönderilmesiyle de onu görevlendirdi. Nezîr el-Haramî gönderilecek heyetin başına azadlısı Sevsen elRassî’yi tayin etti. Yanına Türk ülkelerini iyi bilen Tigin el-Türki ile Bâris elSaklâbî’yi verdi. Ayrıca, İbn Fadlan’ı din adamlarına başkanlık etmek, Halifenin, vezirin ve kendisinin mektuplarını okumak, hediyeleri takdim etmekle görevlendirdi.

 

Elçilik heyeti 21 Haziran 921 Perşembe günü bir kervanla Bağdad’dan hareket etti. Horasan yolunu takip ederek Kirmanşah, Hamedan, Save, Rey, Dâmeğan, Nisabur, Serahs, Mevr, Amul, Firebr, Beykend şehirlerine uğradı. Samanilerin başşehri Buhara’ya vardı. Samanî hükümdarı Nasr b. Ahmed ve veziri Ceyhânî tarafından ağırlandı.

 

Sonra Harezm’e geçti. Harezmşah Muhammed b. Irak tarafından kabul edildi. Bu kabuller sırasında elçilik heyetiyle geçen müzakerelerden anlaşıldığına göre Samaniler ve Harezmliler elçilik heyetinin gitmesinden, Halife’nin bu ülkelerle doğrudan ilişki kurmasından memnun değillerdi. Bununla beraber, Halife’nin emrine uyarak gerekli hazırlıkların yapılmasında, kılavuzlar, muhafızlar verilmesinde yardımcı oldular.

 

Elçilik heyeti 921-922 kışını Harezm’de Cürcaniye şehrinde geçirdi. Türkler ve Türk ülkeleri hakkında bilgi edindi. Havaların ısınmaya başlaması üzerine 4 Mart 922 tarihinde bir kervanla Cürcâniye’den kuzeye doğru hareket etti. Önce Üst-Yurt’taki Oğuzlara uğradı. Onların liderleriyle, bilhassa ordu kumandanı (Subaşı) ile buluştu. Ona Nezir el-Haramî’nin mektubunu, hediyelerini verdi. Nezîr el-Haramî mektupta onu İslamiyet’e davet etmekteydi. Fakat Subaşı net cevap vermedi. Cevabını mektupla Nezîr el-Haramî’ye bildireceğini söyledi. İbn Fadlan’ın verdiği bilgilerden Oğuzlar arasında İslamiyet’in yayılmakta olduğu anlaşılmaktadır.

 

İbn Fadlan Oğuzların yaşayışları, idareleri, dinleri, ahlak ve adetleri hakkında son derece önemli bilgiler vermektedir. Elçilik heyeti yoluna devamla Peçeneklere, Başgırtlara uğrar, İbn Faldan onların dinleri, adetleri hakkında kısa bilgiler verir. Nihayet, elçilik heyeti 12 Mayıs 922 Pazar günü Bulgarların memleketine ulaşır. İlteper Almış tarafından karşılanır ve ağırlanır. Bu sırada Bulgarlar henüz yerleşik hayata geçmemişlerdir. Bu arada heyet birkaç gün dinlenir, hükümdar ülkesinin ileri gelenlerini toplar, heyeti resmen huzuruna kabul eder. Bu kabulde hatunu, beyleri, çocukları da bulunur. İbn Fadlan hükümdar ve yanındakilere Halife Muktedir’in, vezir Hamid b. Abbas’ın, Nezîr el-Haramî’nin mektuplarını okur, hediyelerini, saltanat alametlerini takdim eder. Fakat hükümdarın kale yaptırmak için istediği paradan hiç bahsetmez. Bu paranın gönderildiği mektupta yazılmaktadır. Hükümdar bu konuda ısrar eder. İbn Fadlan paranın temin edilemediğini söyler, hükümdar meselenin üzerinde durursa da bir sonuç alamaz.

 

İbn Fadlan Bulgarların yaşayışları, adetleri, ahlakları, ülkelerinin özelliği, ekonomileri hakkında son derece güzel ve ayrıntılı bilgiler verir. Harezmlilerin etkisiyle onların Hanefi mezhebinde olduklarına telmih eder. Namazlarda ikametleri Şafîi mezhebine göre yaptırmaya çalıştığını, fakat başarılı olamadığını söyler. Hükümdarın ve halkın eski adetlerinin bir kısmını korumalarına karşılık, samimi Müslüman olduklarını ortaya koyar. Bu arada İbn Fadlan Etil nehri kıyısında kurulan büyük bir çarşıya gelen Rus (Viking) tüccarlarından bahseder. Onların dinleri, gelenekleri hakkında enteresan bilgiler verir. Onlar tarafından yapılan bir ölü düğününü ayrıntılarıyla anlatır. Bu kısım çok enteresandır. Eserinin sonunda Hazarlar hakkında kısa bilgi verir. İbn Fadlan dönüş yolculuğundan hiç bahsetmez.

 

Yalnız, Bulgar ülkesinden ayrılmadan önce gündüzlerin kısalıp gecelerin uzadığını söyler. Buna göre 922 yılı güzünde dönmüş olmalıdır. Hazarların başşehri Etil’e uğradığı şüphelidir. Belki onlar hakkında verdiği bilgiler okuduklarına, duyduklarına dayanıyordu. İbn Fadlan’ın eseri defalarca yayınlanmış, çok sayıda dile tercüme edilmiştir. Bu tercüme ile beraber verdiğimiz metin neşrini hazırlarken eserin Meşhed Kütüphanesi, nr. 5229’daki tek nüshasından (bkz. F. Sezgin tıpkı basımı Mecmu fi’lCoğrafya, Frankfurt 1987, s. 390-420), Z. Velidi Togan’ın 1959 yılındaki neşrinden, Sami Dehhan’ın 1939 yılındaki neşrinden, Helmut Ritter’inZ D M G, XCVI, s. 95- 126’daki makalesinden faydalandık. Tercümede hazırladığımız metni esas aldık. Çalışmada İbn Fadlan’ınSeyahatnamesi’nden sonra İbn el-Fakîh el-Hamedânî (ölm. 340/951) civarında)’nin Kitabü Ahbar el-Büldan adlı eserinin Meşhed nüshasının sonundaki Türklere ait bahis gelir (bkz. F. Sezgin, Mecmu Fi’l-Coğrafya, Frankfurt 1987, s. 333-347).

Bu nüshada daha önce Leyden’de neşredilen nüshaya göre epeyce fazla bilgi vardır.

Bir kısmı V. Minarsky tarafından yayınlanmıştır. Fakat İbn el-Fakîh eserini bir coğrafyacıdan ziyade bir hadisçi – edebiyatçı tarzında yazmıştır. Epeyce hurafe ihtiva eder. Türk şehirleri hakkında verdiği bilgiler tamamen hurafedir. Bu sebeple çalışmamıza o kısımları almadık.

Verdiği bilgilerin bir kısmı Yakut el-Hamavî tarafından Mucem el-Buldan’da aktarılmaktadır. Bahsin sonunda Türk ve doğu hükümdarları unvanlarına dair verdiği bilgiler Mücmel el-Tevârih ile paralellik arzeder. Sonra Ebû Dülef Misar b. Mühelhil’in Türk, Hind, Çin ülkelerinden bahseden birinci risalesinin Türklerle ilgili bahsi gelir.

 

Bu kısmın metninin hazırlanmasında da Meşhed, nr. 5229’daki nüsha esas alınmıştır (bkz. F. Sezgin, Mecmuu fi’l-Coğrafya, Frankfurt 1987, s. 347-353). Ebû Dûlef, Samanî hükümdarı Nasr b. Ahmed b. İsmail (ölm. 943)’e gelen Çinli elçilerin dönüşü sırasında onlarla beraber Çin’e gitmiş, bu arada uğradığı Türk ülkeleri hakkında kısa bilgiler vermiştir. Yalnız, verdiği bilgiler şüphe uyandırmaktadır. Maverâünnehr’i geçince normal olarak Karahanlılara varması gerekir.

Karahanlılar ise Karluklar, Yağmalar, Çiğillerden meydana geliyordu. Bunların yerine Tahtah ve Necâ ülkelerinden bahseder. Bunların ne oldukları belli değildir. Karahanlılardan Buğrac (Buğrahanlar) diye bahseder. Sonra Çiğillerden söz eder. Onlar da Karahanlılardır. Sonra Tibet’ten, sonra Oğuzlar, Peçenekler, Kimeklerden bahseder. Bunlar Karahanlılara göre kuzey-batıda kalır.

Onlara uğraması imkânsızdır.

Sonra Tokuzoğullar ve Kırgızlardan bahseder. Onlara Tibet’ten sonra uğramış olmalıdır. Sonra Karluklardan ve Kitaylardan bahseder. Söylediğimiz gibi, Karluklar ilk uğraması gereken kabiledir. Verdiği bilgiler hemen hemen aynı şeylerin tekrarı gibidir. İnsana itimad telkin etmez. Çalışmanın en sonunda ise 1140 yılı civarında yaşayan Şerefezzaman el Mervezî’nin Tabâyi el-Hayavan adlı eserinin Türklerden bahseden dokuzuncu babı bulunmaktadır.

 

Bu babın metnini hazırlarken V. Minorsky’nin 1942 yılında Londra’da yayınladığı Sharaf el-Zaman Tahir Mavrazî, China, The Turks and İndia adlı eserinin s. 17- 26’sındaki metne dayandık. Şerefezzaman el-Mevvezî’nin Türkler hakkında verdiği bilgiler sağlam ve önemlidir. Oğuzlar, Kunlar, Kaylar, Kırgızlar, Karluklar, Kimekler, Peçenekler, Hazarlar, Burdaslar, Macarlar gibi doğu ve batıdaki Türk kabilelerinden bahseder. Oğuzları Tokuzoğullar, Uygurlar, Üçguzlar gibi on iki kısma ayırır. Türkmenlerden bahseder. Birçok İslam coğrafyacısı gibi Slavları, Rusları Türklerden sayar.

 

VIII-IX. asırlarda Orta Asya’da mera darlığından başlayıp Orta Avrupa’ya, Anadolu, diğer İslam ülkelerine yayılan Türk kavimleri göçlerine temas eder. Bu göçler sonucu çok sayıda Türk kabilesi yer değiştirmiş, yeni vatanlar edinmiştir. Bazı kabilelerin bir kısmı batıya gitmiş, bir kısmı doğuda kalmıştır. Bazı kabileler diğerleri içinde erimiştir. Bu çalışmada bahsedilen kabilelerin en önemlisi Oğuzlardır. Oğuzlar 22 boya ayrılıyordu. Selçuklular Oğuzların Kınık boyundan, Osmanlılar Kayı boyundandır.

 

Önceleri Oğuzlar Çin’e komşuydular. VIII-XI. yüzyıllarda Aral Gölü civarına geldiler. Bu gölün kuzey, doğu, batı taraflarında yerleştiler. Hazarlara, Maveraünnehr’e ve Harezm’e komşu oldular. İbn Fadlan onların liderlerini batı Kazakistan’da Üstyurt bölgesinde rastlamıştır. Bu sırada Bulgar hükümdarının Oğuz subaşısının dünürü olduğu anlaşılıyor. Oğuzlar X. asrın ikinci yarısı ile XI. yüzyılda Hazar denizinin güneyinden Selçuklularla İslam ülkelerine yayılmışlar, önemli bir kısmı Anadolu’yu yurt edinmiştir. Bir kısmı Hazar denizi ve Karadeniz’in kuzeyinden Kıpçak bozkırlarına, Balkanlara gitmişlerdir. Bir kısmı yurtlarında putperest olarak kalmışlardır. Sultan Sencer’i 1153 yılında esir eder bu putperest Oğuzlardır. Daha sonraki yüzyıllarda Müslüman olmuşlardır.

 

Peçeneklerin esas yurtları İbn Fadlan’ın onlara rastladığı yer olmalıdır. Bir kısmı X. asırda Hazarların baskısıyla batıya gitmiş, Tuna’yı geçerek Balkanlara girmişler, Bizans’ı tehdit etmişlerdir. Alexios Komnenos tarafından dağıtılmışlar, bazıları Bizans’ın hizmetine girmiştir. Ebû Dülef onları doğuda gösterir ise de doğru değildir. Hiçbir kaynak onu desteklemez. Başgırtların ülkesi İbn Fadlan’ın onlara rastladığı yerdir. Bu günkü Başkurdistan Cumhuriyeti’nin bulunduğu bölgedir. Başgırtların bir kısmı Peçeneklerinin ardından batıya gitmiş, Macarlarla karışmıştır. 1200 yılı civarında Macaristan’daki Başgırtlar Müslüman’dı. Hanefi fıkhı tahsil etmek için Haleb medreselerine talebe gönderiyorlardı. Yakut el-Hamavî bunlardan biriyle yaptığı konuşmayı nakleder.

 

Bulgarlara gelince, onların anayurdu kuzey Kafkasya’ydı. Önceleri Hazarlara tabi idiler. Sonra bir kısmı Balkanlara gittiler. Bulgaristan’da yerleştiler. İbn Fadlan’ın elçilik için gittiği Volga Bulgarları 900 yılı civarında Müslüman oldular. İbn Fadlan gittiğinde henüz göçebeydiler. X. asrın ortalarında Bulgar şehrini kurdular. Moğol istilasına kadar yaşadılar. Sonra Altınordu Devleti’nde eridiler. Doğu Avrupa’da Türk-İslam kültürünün yerleşmesine ve gelişmesine önemli katkı yaptılar. Türkçe’de Sabir, Farsça’da Hazâran, Arapça’da Hazar denilen Hazarlar büyük Türk kavimlerindendir. VI. asrın sonlarında Kuzey Kafkasya, Hazar bölgesinde kuvvetli bir devlet kurdular. Hz. Peygamber devrindeki Sâsânî – Bizans savaşlarında Bizans tarafını tuttular. Avarlar ise İran tarafındaydılar. İslam tarihinin başlarında Müslümanlarla Hazarlar arasında Azerbaycan ve Kafkasya’da kanlı savaşlar oldu.

 

Hazarların idareci sınıfı Harun el-Reşid devrinde 800 yılı civarında Bizans Yahudilerinin etkisiyle Musevi oldular. Halkın çoğu ise putperest, Müslüman, Hıristiyan’dı. İbn Fadlan zamanında başşehirleri Volga’nın Hazar denizine döküldüğü yerdeki Etil şehriydi. Şehir nehrin doğusunda ve batısında yer alıyordu. Müslümanlar doğu kesimde oturuyorlardı. Burdaslar Hazarlara bağlı olarak Bulgarlara komşuydular. Halluh şeklinde de söylenen Karluklar önceleri Göktürk Federasyonuna bağlı doğuda yaşıyorlardı. Göktürk imparatorluğunun parçalanmasından sonra VIII. yüzyılda Tanrı dağları bölgesine geldiler. Müslümanlara komşu oldular. Kaşgar ve Bulasagun’u kendilerine başkent edindiler. Karahanlı devleti halkının çoğu Karluklardandı.

 

Çiğiller, Yağmalar da bu kabilenin kollarındandır. Müslüman olduktan sonra bunlara Hakâniler denmiştir. Sonra önemli kısmı Maveraünnehr bölgesinde yerleştirmiş. Selçuklularla batıya gelen Türkler arasında önemli ölçüde Karluk türkü bulunmalıdır. Oğuzların, Karlukların Müslümanlarına Türkmen denir. Daha sonraları göçebe (yörük) Türklere Türkmen denecektir. Kimekler de büyük Türk kabilelerindendir. Yukarı İrtiş bölgesinde Mâverâünnehr’in kuzeyinde Oğuzlara komşu olarak yaşıyorlardı. Kıpçaklar da Kimek Federasyonu’na bağlıydı. Sonra batıya Kıpçak bozkırlarına gittiler. XII. yüzyılın ikinci yarısında Kimek ve Kıpçakların önemli kısmı Harezmşahlar Devleti’nin hizmetine girdi. Kazaklar bu kabilelerin torunlarıdır. Harezmşahların, Gürcülerin, Memlukların askerleri genellikle Kıpçak-Kimek kökenliydi. Mervezi’nin ifadelerinden Kunların ve Kayların Çin’e yakın bir bölgede oturdukları anlaşılıyor.

 

Harezmşah, Ekinci b. Koçkar (ölm. 1097) Kunlardandı. Buna göre Kunlar ve Kaylar da Harezm, Kazakistan bölgelerine gelmişlerdir. Zamanla diğer kabileler içinde erimişlerdir. Kırgızlar da doğuda Moğalistan’a komşuydular. Daha sonra Cengiz’in Moğol Federasyonu’na katıldılar. XVI. yüzyılda bu günkü Kırgizistan’da yerleştiler. Tokuzoğuzlar, Uygurlar kaynaklarda daima beraber zikredilir. Uygur Devleti’ni bunlar kurmuştur. Başşehirleri Hanbalık’tı.

Temim b. Bahr bunlara elçi gitmiştir. İslam coğrafyacıları tarafından çok bahsedilen Türklerdendir. Sonra, Budist, maniheist, Müslüman olmuşlardır. Bu günkü Uygurlar müslümandır. Doğu Türkistan’da yaşamaktadırlar. Macarlara gelince, onlar önceleri Kuzey Kafkasya’da Kuban nehri civarında oturuyorlardı. Hazarlara bağlıydılar. Peçeneklerin baskısıyla 890 yılı civarında Karadeniz’in kuzeyine Don ve Dinyester nehirleri arasındaki bölgeye geldiler. Daha sonra Orta Avrupa’ya gidip Macaristan’da yerleştiler. Oradaki Hun Türkleriyle karıştılar. Ardından Başgırtların bir kısmı da Macaristan’a geldi.

 

Ruslar ve Slavları İslam coğrafyacıları hatalı olarak Türk kavimlerinden kabul ederler. Ruslar İskandinav kökenli Vikinglerdendir. IX-X. yüzyıllarda bu günkü Rusya’ya gelmişler, Slavlarla karışmışlardır. İbn Fadlan zamanında bu karışma henüz gerçekleşmemişti. Ruslar 980 yılı civarında Hıristiyanlığı kabul ettiler. Mervezî’nin bahsettiği Müslümanlığa geçen Ruslardan kaynaklarda bahsedilmez. Bu Ruslar belki de Orta Volga bölgesinde bir Rus prensliğine mensuptular.

Türk kabileleri bu çalışmada bahsedilenlerle sınırlı değildir. İslam Coğrafyacılarına göre Türkler adlı kitabımızda 150 kadar Türk kabilesinden ve aşiretinden bahsedilmektedir. Daha çok bilgi edinmek isteyenlerin o kitaba başvurmasını tavsiye ederiz.

 

İbn-i Fadlan Seyahatnamesi PDF Tıklayınız >>>

Yeditepe Yayınevi

Araştırma İnceleme Dizisi

İç Tasarım: İrfan Güngörür

Kapak Tasarım: Sercan Arslan

Yeditepe Yayınevi Çatalçeşme Sk. No: 27/15 34410 Cağaloğlu-İstanbul

Tel: (0212) 528 47 53 Faks: (0212) 512 33 78

www.yeditepeyayinevi.com | bilgi@yeditepeyayinevi.com

 

Ramazan Şeşen

 
 
 
Etiketler: İBN-İ, FADLAN, SEYAHATNAMESİ,
Yorumlar
Diğer Yazılar
Alıntı Yazarlar
Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı