|
||||||||
ACILARIN ÇOCUĞU KUŞAĞI | ||||||||
Şeref Özengi | ||||||||
seref@kirkagatv.com | ||||||||
ACILARIN ÇOCUĞU KUŞAĞI
Ben ilk Gezi Parkı Olaylarında duydum adlarını. O zaman Y Kuşağını duymuştuk. Bugünlerin esas oğlanı/kızı olan Z Kuşağı daha çocuktu o günlerde. O günlerden beridir bu Y ve Z Kuşağı muhabbeti aldı başını gidiyor. İnsan kaynakları, psikoloji, kişisel gelişim ilh konular bizim kuşağın pek ilgisini çekmediğinden olacak, ilk duyduğumda/okuduğumda bu terimler bana pek yabancı geldi. Ne ola hemşerim filan deyup Hz. Google Emmi ‘ye müracaat ettim. İngilizce bolca kaynak, Türkçe ise pek fazla olmasa da benim konuyu hafif yollu anlamamı sağlayacak kadar bir şeyler vardı internet hazretlerinde. Böylece bir miktar anlayacak kadar malumat edindik ve zır cahil ve de konuya fransız kalmaktan kurtulduk çok şükür. Amerikalı insan kaynakları uzmanlarının bize hediye ettiği şu X, Y, Baby Boomers ve hatta Z kuşağını ve de hususiyetlerini ayırt etmiş olduk. Bendeniz meğerse Baby Boomers kuşağının serhat boylarında tam da X Kuşağına duhul edilirken doğmuşum. Gezi Parkı gazisi Y Kuşağını göz ucu ile inceledikten sonra, hemen yumuldum kaynakların Baby Boomers (BB ) kuşağı ile söylediklerine. Diyorum ya daha Z’ler gündemin merkezinde değil.
İlk başta Amerikan ve dahi diğer ecnebi mütehassısların tasnifi, bizim doğup büyüdüğümüz Küçük Amerika’mıza ne kadar uyarkine acaba diye pek de dikkatli değildim. Amma velakin okudukça yok canım bize de uyuyor yahu filan demeğe başladığımı itiraf edeyim. Lakin biz bize benzeriz, var mı bizim gibisi diyerek öğünme hakkımı saklı tutarak söylüyorum bunu. Gündelik hayatımızı kuşatan teknolojik ürünlerin üretildiği yerin sosyo-kültürel özellikleri, onların tüketildiği bizi de benzer şekilde etkilemiş maalesef. Neden maalesef ?
Küreselleşmişiz, Amerikan/Avrupalı gavur ile aziz milletimizin şanlı nesilleri birbirlerinden ziyadesi ile etkilenmişler. Maalesef demekten gayrı elimden ne gelir ki ?
Evimize döşenen ilk telefon kablolarını hatırlıyorum ve o kocaman ahizeli kara renkli telefon cihazını. İlk buzdolabını, televizyonun evin köşesine kurulduğu günü de. Çamaşır makinesi de çocukluk yıllarımızda girdi evimize. Komşuların çoğundan önce girdiğini de iyi hatırlıyorum hepsinin. Bayağı şanslıymışım. Tabii sadece taşralı komşularımızın çocuklarından. Şehirliler hep bir kaç yıl önce tanıştılar bu yenilikler ile. İlk televizyonu izlediğimi hatırlıyorum. İnanılmaz etkilenmiştim. Galiba 1971-72 yılları idi. Babamın yakın dostu ve o vakit CHP Manisa Milletvekili olan merhum hemşehrimiz Sayın Veli Bakırlı’nın Ankara Küçükesat’taki evinde görmüştüm ilk televizyonu. Onun öncesinde Amerikan sinema filmlerinde evin içinde televizyon olduğunu bir kaç kez görmüşümdür belki. Ama duyuyorduk, evin içinde sinema gibi oluyormuş; sadece film değil haberler, müzik filan da varmış içinde. Sihirli bir kutu. O sihirli kutu hazretleri salonda idi. Karşısına oturdum ve gözlerime inanmaya çalışarak bakıyorum. Bir güreş şampiyonasından müsabaka görüntüleri. Bir Türk greko-romenci gavur pehlivanı ile kapışmış. Ev ahalisi halimi hatırımı sorduklarından onları duymamışım bile. Epey güldüler benim bu halime ve ben de pek utanmıştım. Haftanın belirli günlerinde sadece üç beş saat yayın yapan bu sihirli kutu sonraları yaygınlaşıp küçük şirin ilçemizin önce kahvehanelerine, sonra da mütevazi evlerimize girdi. Tepelere monte edilen ve sık sık bozulan yansıtıcıları ile, evlerin çatılarını kaplayan alıcıları ile hayatımıza duhul etti 70’li yıllarda. 80’ler birden fazla kanal, renkli televizyon ve özel televizyon yılları idi.
Sadece televizyon değil, buzdolapları, çamaşır makineleri, pikapların yerini alan teypler, sonra video cihazları hepsi için bizim kuşakta bolca anılar mevcut. Sözün bu noktasında, göz açıp kapanıncaya kadar geçiyor dediğimiz bir ömrün nelere şahit olduğunu, nelere alıştığını, neleri unuttuğunu hatırlamanın, pek de kısa yaşamamışız canım dedirttiğini not edeyim. 30-40 yılda, bizden öncekilerin yüzlerce yılda göremeyeceği kadar gelişmenin şahidi olmuşuz.
Dikkat ederseniz 90’lı yıllara, 21. Yy ‘a, bilgisayara, internete ve cep telefonlarına hiç değinmedim. Onları da ilave edersek bizim kuşağın ömrünün kaç bin yıl yaşamak kadar öğretici ve şaşırtıcı olduğunu hatırlatmış oluruz. Peki gelişme durdu mu ? Hayır, bilakis hızlanarak devam ediyor. Biraz daha yaşamayı becerebilirsek belki de nakitsiz toplumu, uçan özel araçları, dijital çağın her alanı kapladığı bir döneme de şahit olacağız. Belki biz görecek ama uyum sağlayamayacağız. Bizden sonrakiler bizim yaşadığımızdan uzun yaşayacaklar. Yani çok daha fazla değişime şahitlik edecekler.
Amerikalıların Baby Boom dediği hadise 1955 yılı. Bu yıl doğum sayısı ve oranı zirve yapmış. Bu sebeple 1946-1963 arası doğan kuşağa baby boomers demişler, bebek patlaması kuşağı yani. Kuşkusuz bu kadar değişimin kahramanı ve müsebbibi bu kuşak. Yaşlanmak istemeyen, yeniliklere imza atmış ama bir o kadar da muhafazakar ve gözü tok bir kuşak. X ve Y ‘lerin tersine pek iş değiştirmeyen, mevcutla yetinmesini bilen bir geçiş dönemi insanı. Geleneksel aile içinde yetişmiş ama kendini farklı bir aile ortamında bulmuş bir nesil. Bir incelemede de bu husus şöyle ifade ediliyor. Onlar hem büyüklerine baktılar, hem de çocuklarına. İşte konuyu getirmek istediğim nokta da bu.
Bizler baba otoritesi ile büyüdük. Ev içinde sağlam bir hiyerarşi ve düzen halâ vardı. Geleneksel aile hemen hemen devam ediyordu. Halbuki evlendik, ana ve baba olduk, bir de baktık çocuklarımıza ebeveynlerimizin bize davrandıkları gibi davranamıyoruz. Evde karı ve koca ilişkileri de değişti. Biraz tahsil görme imkanı bulan, her iki eşin de çalıştığı ve aile bütçesine katkıda bulumaya başladığı, dolayısıyla da eşler arası hiyerarşinin ortadan kalkmaya başladığı muhterem bir nesilin mensupları olduk. Babamızdan dayak yedik. Dede-nine cümle akraba komşu taallukat işaret parmakları ile sus işareti yaptı, sustuk. Kaşların çatılmasının sonuçlarını bilen bir kuşaktık vesselam. Bizim çocuklar ise ne dayak ne hişt kabul ediyor. Biz onlara uyduk. Büyüklerimiz halâ otorite, küçüklerimiz laf dinlemiyor. Büyüklere bakmak ahlaki zorunluluk, küçüklere bakmak da. Onların iyi bir gelecek elde etmesi için her türlü fedakarlık vaz geçilenez bir vazife. Bu kadar mesuliyetin altından kalktık, kalkmaya da devam ediyoruz. Bakalım bizim evlatlarımız olan Y ve Z kuşakları bize nasıl davranacak ? Ölünceye kadar onlara hizmet etmeye devam edersek şaşırmayacağım.
İşte bunun için başlıkta yazdım, acıların çocuğu diye. Meğerse 80’lerin arabesk yeşilçam filmlerindeki acıların kızları, oğlanları bize, bizi bekleyen hayatı haber veriyormuş. Olsun yine de güzeldi. Güzel olmaya da devam etsin. Artık 50’lerine hatta ayıptır söylemesi 60’larına geldik. Dünya kadar gelişmeyi gördük. Anladık ya da anladık sandık. Nacizane bendeniz şunu anladım, benden evvelkiler gibi, genç kuşaklara bizim zamanımızda diye başlayan öyküler ile şişinmeyeceğim. Bizden sonrakiler daha iyi. Bir tek nasihatim olacak sadece. Uygarlaştıkça zalimleşmeyin. Hazır bulduklarınız hep var değildi. Küreselleşmenin sürüsü değil, hür bireyler olmaya gayret edin, tarihin öznesi olun. Size tek vasiyetim budur.
Sevgilerle Y ve Z Kuşağı. Kardeş kuşak X ‘lere ise Allah kolaylık versin, onların işi daha zor.
23/05/2021
Şeref Özengi
|
||||||||
Etiketler: ACILARIN, , ÇOCUĞU, KUŞAĞI, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.