Haber Detayı
05 Haziran 2021 - Cumartesi 01:48
 
M.GÜNEŞ RÖPORTAJI 2
Ben asla hayatımda hiç solcu olmadım. Olmayı da hiç düşünmedim.
RÖPORTAJ Haberi


İlk sohbetimizde gördüğüm ilginçlik ve samimiyetle devam etmesini dileyerek, sorularıma geçmek istiyorum. Abi sohbete devam.

 

-KTV: Abi sen solcumusun?

 

-MG: Asla hayatımda hiç solcu olmadım. Olmayı da hiç düşünmedim.

 

-KTV: Hızlı ve net sormaya devam etmek istiyorum. Peki Atatürkçümüsün?

 

-MG: Aslın da bana bir etiket bulmak yerine benim neler yaptığım, neler yapmaya çalıştığım önemli. Sanırım doğru soru gelene kadar devam edeceğiz. Atatürkçülük, Kemalizm’in devrimci özünü yok saymaktır bence. Bu  işin en yalın anlatımı, Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretisi  “KEMALİZM”  diye bilimsel literatüre girer. Kemalizm, Yarı Sömürge-Sömürge ülkelerin emperyalizme karşı verecekleri ulusal kurtuluş mücadelesinin pratiği, teorisi ve stratejisidir. Onun içindir ki emperyalizmin Kemalizm’e karşı düşmanlığının derinliği bundandır. Çünkü o, ilk halkayı kıramadan, diğer insanlığın kurtuluşuna giden kapılarını açamazsınız. İlk kapıyı kırmanın formülü Kemalist Devrimdir. KEMALİZM’dir.

Kemalizm'i yenerseniz diğer kapıları kapatmak kolaydır.

Kemalizm’den söz edemeyenlerin Mustafa Kemal Atatürk’le sorunu vardır. Tıpkı din adına zırvalayan dengesizler  gibi. Onları tanımlayacak en güzel sözü, genç gazeteci Murat Ağırel’in söylediklerinde buluruz … “Onlar Vatan Hainidir.”

 

‘KEMALİZM’ DİYEMEYENLERİN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ,

GARDROPLARINDA Kİ, ÜTÜSÜZ PANTOLUNLARI GİBİDİR.

HEMEN TEMİZLEMEYE GÖNDERİLMELİ…

 

Sen bir Kemalist’in üfürükçüleri halka sunabileceğini düşüne bilir misin? Yada din tacirlerini?

 

İşte Atatürkçülükle Kemalist lik arasındaki fark budur. Nokta.

 

-KTV: Pek açıklayıcı oldu.. Abi hangi partiye yakınsın? Var mı böyle bir konumun?

 

-MG: Yuvarlak bir cevap gibi gelecek ama işin özü şu ki; bütün partilere eşit uzaklıktayım. Düşüncelerimle örtüşen bir parti programı okursam tereddütsüz içinde yer alırım. Şu anda ki kurulu bütün partilerin programlarına bakın, aşağı yukarı tümün de  aynı şeyleri görmek mümkün.  Bir çok güzel şeyleri koyup, sonrasında onların içini boşaltan maddelerle bir birinin kopyası gibi. Konuşurken emek diyip, sonrasın da yasa hazırlarken emeğin sömürülmesine sessiz kalıyorlar (zarif cümle seçtim ama). Örneğin, bana bu halkın vergileri ile araç filosu kiralayan, şu ilaç firmalarının ayrıcalığını bir anlatan çıksın, çıksın da anlatsın (sadece ilaç firmaları değil, tüm şirketlerin araç kiralama giderleri aynı … Neden bu araçların kiraları, masrafları sene sonu vergilerinden düşer?  Bu yasayı hazırlayıp, kabul edenler, halkın temsilcileri sayılır mı? Bu ve benzeri yüzlerce kayırma var. Bunlara itiraz eden bir parti programı görmek isterim.

 

Yani insanın bir partiye ait olabilme sorumluluğu kuşkusuz iyidir ve olmalıdır. Tabi ki, o partinin programına hakim olabiliyorsa… Yoksa “kör gözüm gör ki, dünya güzeldir” misali olmamalı.

 

-KTV Haklısın. Ben cevabımı aldım. Bu konuyu da geçelim artık. Peki abi, Kırkağaç Yazın Dostları Düşünce Platformu dediğin bu yayın sürecinde birde basılı yayın düşündüğünü biliyorum. Bu nasıl olacak?

 

-MG: İşte bu çok değerli bir soru. Neden? Çünkü insanımız ne yazık ki otoriteye itaat gibi bir çağ dışı oluşumu, sanki yaşamın doğal bir süreci gibi sanıyor artık. Oysa öyle değil. Hayata dair herkesin, kendi yaşam alanına ait itiraz etme hakkı olduğu gibi, aynı zamanda bu itirazını çerçevesine çizmek  gibi bir hakkı da var. Ama ne yazık ki hasbel kader bir yerlere gelenler sanki, o yerlerin ebedi sahibiymiş gibi, hoyrat bir saplantıya kapılıyor. Kim, kimin neye, nasıl, neden, niye taraf ya da karşı olduğuna karar verecek bir konumda olma hakkını kendinde görebilir? Böyle saçma bir konumu nasıl elinde tuttuğunu iddia edebilir?

 

Normal süreçlerde edemez, etmemeli.

 

Ama öyle mi?

 

Belediye ile ilgili konularda fikir yürütmek, eleştirmek, önerilerde bulunmak sanki sadece Belediye başkanına aitmiş gibi görülüyor, bunun aynısı anlamın da bir partinin ilçe başkanlığına seçilen biri, kendini o, partinin ilçe bazında sahibi sanıyor, aynı durum,  benzeri tüm kurumlar için geçerli. Bu durum hepsinde oluyor anlamında söylemiyorum. Ama çoğunda olduğunu bildiğimi söylüyorum. Vergi Dairesi Müdürü oranın sahibi değil, Emniyet Müdürü de öyle, Nüfus Müdürü de , Esnaf Odası’da öyle ve hatta Kaymakam da öyle, Belediye Başkanı da öyle… Hepsi atanmış yada seçilmiş geçici halka hizmet üreten kurumların yönetenleridir.

 

O kurumlar kişilerin değil, aksine milletin kurumlarıdır. Devlet erki o kurumlara, o yetkili ve yeterli kişileri atar yada seçilmesini denetleyen bir süreç yaşanır, herkes yerine kendinden sonra gelene bırakarak, hayatın ve devletin devamına katkısını sunar. (Tabi burada birde “devlet tanımı” yapmak lazım ama yeri değil.)Bunu, halka da böyle yansıtmak zorundalar.

 

Hiçbir kurum halkın çıkarlarından üstün değildir. Olmamalıdır. Kuşkusuz her şeyi halkın doğal seçeneklerine bırakmak ta “HALK DALKAVUKLUĞUDUR”. Halk adına bilimsel temelde hareket eden birileri bunu halk adına yapmalı ama halka rağmen değil.

 

İşte yukarıda anlattığım süreçlerin içinde Kırkağaç’ta yönetenlerin gözü, yönetilenlerinde sesi olmaya aday bir basılı yayın, her iki yana da yardım ve destek demektir. Bunu biz SEM TV döneminde yaşadık ve yapmaya çalıştık. Bu gün de bu platformlarda bunu yapmayı deniyoruz. Halkımızı aydınlatmaya çalışıyoruz. Bu, bir topluma ait olmanın doğal reflekslerinden beslenen YURTSEVERLİKTİR. Kuşkusuz örnekleri azdır. Ama bu toplum binlerce yıldır bunları, irili ufaklı yaşayarak bu günlere geldi. Bu günde böyle, sonsuza devam edecektir. Bizler bu toplumun küçücük bireyleriyiz.

 

Uzun bir yanıt oldu ama bunları anlatmak zorundaydım. Anlattım.

 

Basılı yayın toplumsal duyarlılığı yükselten bir yöntemdir. Çünkü diğer kullandığımız digital mecra, tez kullanılıp, uçucu bir konumda. Ama basılı bir dokunuş, daha yakın ve kalıcı olacak onlara.

 

-KTV: Abi yukarıda "Devlet Tanımı yapmak lazım" dedin. Bunu açsak biraz...

 

-MG: Bak buna girmeyelim derim. Çünkü öyle üç beş sözcükle anlatılacak bir konu değil bu. Eflatun gibi, Karl Mark gibi, Lenin gibi, Adam Smith gibi sosyologlar bu konu üzerine kitaplar devirmiş. Ciltlerle ifade edilen bu konuda bizim haddimize mi burada bunu anlatabilmek. Ancak şu kadarı ile anlatayım ki; Devlet denen mekanizmaya kim hakimse, onların koydukları yasalar geçerli olur. 

Kısaca durum budur. Daha genişi uzmanlık isteyen bir değerde, yetkin insanların, anlayacak derecede yetişmiş olanlara verecekleri derslerle anlatılır.

 

-KTV: Çok teşekkür ediyorum bu aydınlatıcı bilgiler için abi. İleride sanki daha çok sizinle konuşacakmışız gibime geliyor. Teşekkür ediyorum. İlerleyen dönemde konuşmak dileği ile.

 

-MG: Ben teşekkür ederim. Her zaman konuşabiliriz. Bunun için çok sebeplerimiz var. Aynı zaman da böyle bir olanağımız da var üstelik.

Kaynak: (KYS) - Kırkağaç Yazın Seçkileri Editör: M.Güneş
 
Etiketler: M.GÜNEŞ, RÖPORTAJI, 2,
Haber Videosu
Yorumlar
Alıntı Yazarlar
Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı
UA-37277569-1