Haber Detayı
12 Ağustos 2021 - Perşembe 23:23
 
KIRKAĞAÇ ÇALIŞTAY'INI KONUŞTUK
Kırkağaç'ta gazeteciliği modern anlamda deneyen ilk kişilerden biri. Kamera arkası olaylar ve ilişkilerle deneyimlerini katıksız, objektif biçimde aktarıyor...
RÖPORTAJ Haberi


KTV - Sevgili Dr. Sami Mahir Kireşçi'nin ilk yazısından sonra bu konuya (KIRKAĞAÇ ÇALIŞTAY'I ) çok değer verip, tüm "Kırkağaç Yazın Dostları" olarak, Kırkağaç Gündemi ne sokmak için özel bir önem ve çaba gösterdiniz, bunun nedenlerini biraz olsun açarak devam edelim, ne dersiniz?

 

M.G.- Çok değerli ve yerinde olur derim.

Hem neden bu kadar sağlam, ayakları yere basarak gündem oldu, hemde neden gündem olması gerekire bakarsak, konu tüm çıplaklığı ile ortaya çıkar zaten. Çok uzun uzadiye zahmete gerek kalmaz. Ancak ben bu soruyu değerli bulduğum için uzunca yanıtlamalıyım.

Öncelik olarak tek sözcükle özetlenirse, bu çağrı her şeyi ile ayakları yere sağlamca basan bir çağrıdır. Ayaklarının yere sağlam basması, onun Kırkağaç için çok gecikmiş bir can suyu olmasından geliyor bence.

Çünkü Kırkağaç'ta çiftçisinden tüccarına, işçisinden iş verenine, amirinden memuruna, esnafından müşterisine herkesi yakından ilgilendiren bir konu şu ki, bir toplumun kültürel düzeyi yükseldikçe yaşam standartlarıda aynı oranda aşama kayıt eder, yükselen yaşam standartları aynı zaman da piyasaya talep pompalar...Bu talepler Kırkağaç ekonomisini kapsadığı kadar sosyal alanını da kapsar, insan ilişkilerinden tutun, aile içi ilişkilerini de kapsar.

Bu ne demek ? 

Bu tüm bileşenlerin alışılmış, tek düze yaşamdan aktif ve dinamik bir yaşam biçimine geçmesi demek. Yükselen talep, arzın önünü açar. Bu bir piyasa yasasıdır.

Bilimsel gözlemlerle ispatlanan şey şu ki, bir şeylerden bağımsız olunamıyor, yaşama uyum sağlayamayan şey sönüyor, yok oluyor.

Bu gerçekle şunu görürüz; traktör satıcısı toprakla hiç ilişkili olmamasına karşın toprağın verimli olması ile yakından bağlantılıdır. Çarşıda ki esnafda öyle, okulda ki öğretmende öyle. Çünkü yaşamın sürdürülebilir gerçeği "her şeyin birbiri ile bağlantılı" olduğunu bize anlatır (ama anlayana tabi). Ya bunu bilip yaşama öyle adapte olursun, yada bundan bihaber olup kendini söndürür, yok olursun. İşte Kırkağaç'ın o klasik söylemi var ya " Akhisar'la Soma arasına sıkılmışlık" söylemi, onun gerçekte bilimsel karşılığı budur.

Kırkağaç benim bildiğim kırk yıl, sen bunu daha da fazla rakamla ifade et... "Akhisar'la Soma arasına sıkışmışlık..." Birşey yapmamayı hep bu sözle perdeleyip, sorunları erteleyerek bu günlere geldi. Ama artık işler yürümüyor. Yaşam dayatıyor. BİRŞEYLER YAPMALI !

Nitekim bildiğim ömrü boyunca Kırkağaç için kendileyin her fırsatı tepen (O dönem bencileyin -abartmıyorum- Tekel Bakanı olması hiçte tesadüf olmayacak bir ilişki zirvesinde olmasına karşın, kendisi Rahşan Ecevit'in gözdesiydi ama haklı olarak öyleydi- ve bunu Kırkağaç için görmezden gelendi O) biri olan sevgili kadim dostum ( Kırkağaç'ın unutulmazlarından biridir.)  Mustafa Kireşçi'nin gururu, Dr. Sami Mahir Kireşçi, bu gün bilimsel bir kariyer yaparak, tıpkı babası gibi Kırkağaç'a bir çıkış yolu sundu. Ama babasından bir adım öne çıkıp, bunu siyaset üstü yapmanın formülünü önümüze serdi. (Kırkağaç'tan hiç bir siyasi ya da kişisel bir menfaat beklentisi olmadığını alenen beyan ederek.)

Bu durumda biz kendimize "Kırkağaç Düşün Platformu" adını verirken, öyle laf olsun torba dolsun diye vermedik. Tam da bunları görebileceğimizi bildiğimizden, bu misyonu işaret edip olması gereken değeri verdik. 

Umarım sorunu yanıtlamışımdır.

 

KTV - Teşekkürler. Peki size göre Çalıştay Kırkağaç'a ne katacak?  Bişeyler değişecek mi Çalıştay sonrasında?

 

M.G.- Çalıştay, Kırkağaç'a bir şey değil, çok ama çok şey katacak. Bu günden bunları saymaya kalkmak, yapılacak çalışmaların derinliğini ve bilimselliğini bilmemekle mümkün. Çünkü bunlar akademik bir metodla yapılacak, o metodu da ancak bunun eğitimini almış uzman kimseler belirleyecek. Biz gibi ufkuna halkının mutluluğunu koymuş insanlar sadece bu çalışmaya omuz vermek ve sonuçlarının bilimsel bir raporla ortaya konulmasını beklemeli derim. Ancak şurasını konuşmakta fayda var. Bu güne kadar Kırkağaç'ta neler ihmal edilmiş ve görmezden gelinip, geri kalmışlığımız kronikleşmişse işte bu Çalıştay sürecinde onların tümünü göreceğiz. Bu Çalıştay'ı sürdürecek olan arkadaşlar şapkadan tavşan çıkarmayacaklar, Çalıştay Programı aksatılmadan devam ederse (ki edecektir buna inancım tam) herkesin bildiği gerçekleri ortaya koyup, bunların Kırkağaç'ın leyhine olan çözümlerini bize gösterecek

Onun için yukarıda söylediğim "geri kalmışlığın" çözümünü isim odaklı, isimler üzerinden değil, sosyal bir süreç odaklı bakmalı. İşte o zaman kısır döngülerden sıyrılmış ve herkesin tek vücut olduğu güçlü ve inançlı bir birliktelik olunur.

 

KTV -Çalıştay söylemi toplumun çeşitli kesimlerinden büyük ilgi gördü gerçekten. Bu kadar geniş çaplı bir destek görmesini nasıl yorumluyorsunuz?

 

M.G.- Yukarıda dediğim gibi bu çağrı yani Çalıştay, her şeyi ile ayakları yere sağlamca basan bir çağrıdır. Ayaklarının yere sağlam basması, onun Kırkağaç için çok gecikmiş bir can suyu olmasından geliyor bence.

Bir zamanlar bölgenin nüfus olarak en yoğun olduğu bu yer, Akhisar'ı, Soma'yı üçe, dörde katladığı bilinen gerçek. Öyleyse neden bu gün iki komşu ilçe arasına sıkışmışlık söylemine sığınırız ki?

İşte bu geri kalmışlığın aslında temel sorunu budur. Bu büyük sorunun yanıtını bize bu Çalıştay bulacak. Bunun biliniyor olmasından dolayı geniş ve güçlü bir destek buldu bence. Kırkağaç'ın yönetenleri alınmasınlar lütfen ben tespit yapıyorum.Kahin de değilim üstelik.

Bu ilçe bir çok değerli, kalifiye insan kaynağına sahipken bunu değerlendiremiyor olmasının bir nedeni olduğu düşünülmemeli mi?

Bu ilçenin bu kadar geri kalmışlığının nedenleri sorgulanmamalı mı?

Sorgulayanları kutlamalı bence.

 

KTV - Çalıştayın, Kırkağaç'ın demokrasi kültürüne katkı noktasında bir artısı olur mu? Eğer olursa ne tür bir katkı sağlar?

 

M.G.- Olmamasını düşünmek, kabaca olacak ama sözü çıplak kullanmakta fayda var... Aptallık olur...!

Aptalca olur çünkü düşünsene, bir toplumda tüm ayrılıkların gücü ile (ayrı siyasi partiler, bu aslında zenginliktir) birleşeceği bir olaydan, gönüllülük esasında birleştiği bir ortamdan, nasıl olumsuz bir sonuç çıkabilir ki?

Bunun olasılığı (imkanı)  var mı?

Bu bence asla olmayacak bir olaydır. Belki en yüksek derecede doğrular çıkmaya bilir... (Ki bu bileşenlerin birikimi ile ilgili) Fakat  Kırkağaç için yanlışın çıkmayacağı garantidir. Bu çok açık ve nettir.

Demokrasi kültürünün, dışarıdan enjekte edilecek bir olgu olmadığı çok açık, demokrasi kültürü ancak yaşanılarak elde edilecek bir olgudur. Nitekim Çalıştay'ın kendisi zaten o kültürü yaratıp yaşatmanın esasıdır. Büyük Devrimci Reşit Galip'i rahmetle anıp onun Atatürk'le olan "Demokrasi Kültürü" ne demektiri açıklamak lazım aslın da ama burada konuyu dağıtmayalım istersen onu ilerleyen sorularda yeri gelirse anlatayım.

Çalıştay, kimseye ayrıcalık tanıyacak bir olgu değil, tam aksine her bileşenin eşit derecede kendi bulgularını sunup, karşılık bulacağı bir ortam olduğundan, kimsenin kimseden gizleyip yada yapay derecede abartacağı bir şeyinin olmadığı ortamın kendisi olacaktır. 

Durum böyle olunca 'Çalıştay'ın herkesin birbirini dinleme ve tanıma ortamını yaratacak olmasından dolayı, her bileşenin Kırkağaç için bir değer üretmesinin önünü açacaktır. Açmalıdır da...!

Önceki yıllarda bunun örneği vardı, Şeref Özengi biraz zahmet (!) ederse bunu yazar eminim. 

Eskiden Kırkağaç ve Kırkağaçlılar ikna edildikleri kadarı ile siyasete adapte edildiler. Ama ortaya kendileri için olumlu bir sonuç çıkmadığı ortada. Çalıştay bence artık siyasetin Kırkağaç için olmasının önünü açacak bir bilinçlenmeyi dayatacaktır.

İşte bu bu güne kadar başarılamayan bir gerçeğimiz olarak 'Çalıştay Fikri' gelişmeyi başarıp onu kazanmayı seçtiğimizin işareti olacaktır.

 

KTV- Bu işlerin sağı solu yok değil mi ? Ekonomi hepimizin ortak noktası sanki? Ekonominin bu özelliğini, yani bizleri birleştirme özelliğini toplumsal uzlaşının bir aracı yapmak, akıllıca bir yaklaşım olabilir mi?

Bu soru da benim şahsi merağımı gidersin.

 

M.G. - Burada gülerek yanıt vermeyi seçiyorum ( Heh heh heh heh heh ) Neyin sağı solu artık...Sağ, sol dedikleri kandırmacayı aşmış olmalıyız yani. Hala böyle bir şüphesi olanın 15 yaşında ki çocuğuna yada torununa danışmasını salık veririm ben.

Öncelikle soruların her biri sahiden toplumsal yaralarımızın tahlili adına uzun uzun makale olacak cinsten. Ülkelerin ekonomik uçurumlara müdahaleden başka derdi yoktur bence. Özelde ülkemize bakacak olursak bize dayatılanTürk-Kürt, Alevi- Sunni vb. gibi yapay ayrılıkların hangisi yaşamın doğal süreçleri ile uyum halinde?

Hangimizin Türk yada Kürt olması, yağan yağmurda ıslanmama garantisi verir bize?

Hangimizin Alevi yada Sunni olması dere yatağında ki evlerimizde selden etkilenmeme ayrıcalığı sunar bize?

Hangimizin alev alev yanan ormandaysak alevlerden muaf tutulmamızı sağlayacak bir etnisite kimliğimiz var? Var mı böyle bir bilindik yöntem?

Yok böyle bir şey. 

İnsan yaratılmışsak, insan olmaktan başka bir tercihi olmayan bizlerin, öz yaşamımıza hep birlikte sahip çıkmaktan daha güçlü ne olabilir? İşte şeytan burada gizli aslında.

Bizi parçalara bölüp en güçlü olan yanımızı yok edenleri tanımaktır esas olan. Çünkü onları tanırsak şeytanı suç üstü yaparız.

Ama şeytan çok zeki.

Bize zayıf yanlar oluşturmakta çok hünerli.

Ve bizlerde bilinç anlamında boğazdan başka konulara kafa yormayınca malesef şeytan her daim başarılı oluyor.

Toparlarsak bu işlerin sağı-solu yok. Bu işlerin birleşerek güçlü olması yada parçalanıp zayıf düşmesi vardır.

Mesele budur. Nokta.

 

KTV- Çalıştay yapıldı ve büyük bir başarıyla sonuçlandı diyelim. Güzel bir stratejik planımız oldu. Sonra ne olacak ya da daha doğrusu ne olmalı? Yani planın hazırlanmasıyla iş bitecek mi? Bu planı kim hayata geçirecek? Kim bu planın takipçisi olacak? 

 

M.G. - Çok değerli bir soru bu. Ve aynı zaman da mantıkla bakılınca en kısa yanıt buna verilebilir. Ancak mantık burada biraz güçsüz kalacak sanki. Çünkü mantık, donanımlı ve yetkin olmanın adıdır. Ve ne yazık ki bu durum toplumumuzda bir az meşagatli kazanılan bir şey. Onun için çok ayrıntılı girmek gerekecek konuya.

Öncelikle Çalıştay sürecine her meslek ve her köyden, mahalleden yeterli bilince ermiş kimselerin aktif katılması gerekir. Bunun olması bence tüm siyasi parti ve STK ların Çalıştay Firkrine ne kadar samimi baktıkları ile ilgili olacak. Siyasi Parti İlçe Yöneticilerimiz ilçemize gelecek her hangi bir partili yönetici için topladıkları kalabalığın % 5 ini Çalıştaya toplarsalar bu, iş kar topu gibi büyüyerek başarıyı getirecektir. Bunu biz "Kırkağaç Düşün Platformu" olarak takip edeceğiz. Eminim ki ilçemizin diğer sosyal medya siteleride yaparlar.

Çalıştay'ın sonunda ortaya çıkacak olan "Bilimsel Verileri" yine halkımız takip edecek. Onlara biz bu konuda tanıtım yayınları yaparsak olayın özünü anlatırsak halkımızın buna sarılacağına eminim.

Yukarıda Dr. Reşit Galip'i anmıştım. İşte o anıyı anlatacak tamda uygun yer burası.

"Bu gün" Demokratikleşme Paketi" ile kaldırılan “Andımız”ın yazarı Dr.Reşit Galip’in yaşam öyküsünde neler var, özetleyelim.  

Dr. Reşit Galip, karakteri ve devrimciliğinden ödün vermeyen bir Adam’dır da. Bununla ilgili yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak olayı kısaca özetleyelim:1931 sonbaharında  bir gece Atatürk’ün Sofrası’nda  Reşit Galip söz alarak, Milli Eğitim Bakanı  Esat Bey’i eleştirir ve gericilikle suçlar. Sofra gerilir ve Atatürk,Bakanı’nı  zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmaz ve “Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin" diyerek kibarca Reşit Galip'in sofradan ayrılmasını ister.

 Bununla birlikte genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktur. "Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır." der.

Ortalık buz gibi olur ve Atatürk yanındakilere dönüp "Öyleyse biz kalkalım" der. Sofradaki heyet Reşit Galip'i orada bırakıp çıkarlar.

Sonra neler olur? Bu olağanüstü sahnenin devamı daha da ibret vericidir: Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı'nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirir.

 Atatürk uyandığında Genel Sekreteri'ne Reşit Galip'i sorar. "Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik" derler.

 Atatürk "Ankara'ya gidecek adama 25 lira mı verilir. Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz. Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var" diye ekler. Ve çok geçmeden,1932 yılında 39 yaşındaki Reşit Galip Milli Eğitim Bakanlığı’na atanır." (Odatv den alıntıdır burası)

19 Eylül 1932 - 13 Ağustos 1933 arasında Millî Eğitim Bakanlığı yapar. Sonrası çok hazindir, hastalanıp bakanlıktan ayrıldıktan sonra 5 Mart 1934 günü hayatını kaybeder.

Bu bir Demokrasi Kültürüdür. Atatürk'e bile ödün vermeyen, eğilmeyen bükülmeyen bir yüreğin hikayesidir Dr. reşit Galip'in hayatı. 

Kırkağaç'ta Reşit Galiplerin olduğuna inanıyorum. Onların bu işlerin takipçileri olacağından şüpheye düşülmemeli.

 

KTV - Son olarak Çalıştay konusunda Kırkağaç'lılara ne söylemek istersiniz? Bir talebiniz var mı hemsehrilerimizden?

 

M.G. - ÇALIŞTAY sürecini götürecek programı Dr. Sami Mahir Kireşçi kardeşimiz hazırlayacak. Bu onun uzmanlık alanı. Ona inanıyorum. Ve çok yüksek derecede O'na güveniyorum.

Bu zor görevi Kırkağaç Sevdası ile aşacak olanlara başarı dileklerimi iletiyorum.

 

 

Kaynak: (KYS) - Kırkağaç Yazın Seçkileri Editör: M.Güneş
 
Etiketler: KIRKAĞAÇ, ÇALIŞTAY'INI, KONUŞTUK,
Haber Videosu
Yorumlar
Alıntı Yazarlar
Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı
UA-37277569-1