Haber Detayı
16 Temmuz 2021 - Cuma 01:07
 
KIRKAĞAÇ ENTELEKTÜELLERİ NE YAPAR?
Uzun bir ara verdik devam edelim.
RÖPORTAJ Haberi


KTV- Kabul görecek nedenlerden dolayı sohbetimize ara verdik. Çok konu birikti, ama gerçek de kabul edilecek mazeretimiz vardı. Okuyucu bunu anlayacaktır. Onlara saygı ile devam edelim olur mu?

M. Güneş - Okuyucuya saygı duymak baki. Devam edelim.

KTV- Bir haftalık gibi digital ortamda hayli uzun bir zaman ara verişimizi kısaca özetlersek ne demek gerekli sizce?

M. Güneş - Aslında işin doğrusu çok kısa, bilgisayarımız microsoft un son kararı ile dünya da milyonlarca insan, bizim gibi bilgisayarlarına ek bir yatırım yaptı. Yani kapitalizm; gereğini bir kez daha tüm insanlığa bütün çığlaklığı ile gösterdi. Ama anlayana aşk olsun. Elimde ki bilgisayarım, bir ay öncesi sorunsuz kullandığım bilgisayarım, bir anda çöp oldu. Ve bana bedeli  10 bin tl. oldu.

İşte olan budur. Win 7 den, Win 10 a geçmek zorunda bırakıldık. Önceki bilgisayarımın donanımı win 10 a uygun değildi. Microsoft win 7 den desteğini çekmese, bu gün 10 bin tl gibi bir rakamı aile bütçeme yük olarak bindirmeyecektim.

Bu bir kuramdır aslında, hayatımızda bir çok konuyu açıklamamıza yarayan kuram; niyetlerle işleyen kuramla, gerçeklerle işleyen kuramın hayata uygulanması.

KTV- Abi biraz değişik anlattın yine. Niyet ne demek, gerçekle işlemek ne, kuram ne burada? 

M. Güneş - Heh heh heh heh bak buna dikkat çekişin çok değerli.

Evek "Niyet" ne?

Gerçek ne? 

Niyet, burada talepde bulunmayı, arzulamayı anlatıyor çok açık değil mi? Gerçek ise tüm duyu organlarınla şüpheye düşmeyecek açıklıkta olan. Bunlar, açıklamaya gerek duymayacak kadar ortada olandır. "Niyetlerle işleyen kuram" yan gelip yatarak, arzulananın gelmesini bekler, ki nafile bekler. Aslında bekleme de yoktur, yavaş yavaş yok olmaya doğru itirazsız gitmek demek lazım buna

Ülkemizde çok açık biçimde yaşıyoruz. Ben 45 yıldır siyaseti takip ediyorum bu 45 yıllık sürede neler geldi geçti düşündükçe görüp gülüyorum. Güldükçe bir şeylerin gerçekden, doğrudan yana değişmesi için elimdeki yeteneklerimle insani görevimi yapıyorum. Bu ülkede siyaset insanlara iki anahtar vermeyi vaad ederek iktidar oldu. İktidarı bittiğinde kimsenin elinde iki anahtarı bırakın anahtarlık bile vermemişti. Yani hayel sattılar. Bunu yapanların partisini aramayın, çünkü bu iş particilikle değil, parti programları ile, o programlara hakim olanlarla ilgili. Etrafınıza bakın çok açık olan şeyler var görmek zor değil. 

Bir örnek vereyim. Ülkemizde gördüğün ne kadar şirket araçları varsa (kiralık olanıda, şirken sermayesinden alınanıda) bunların kiralarını-bedellerini biz ödüyoruz. İlaç röprezantlarını çok görürsünüz, altlarında son model araçlarla gezerler, işte onların tüm bedellerini biz ödüyoruz. Şirketlerin kazandığı kârlarından yada öz sermayelerinden bir kuruş çıkmıyor. Sen hayel kur, onlar senin hayelini kurduğun yaşam standardını tekellerine almışlar. Düş kurması sana, ama gerçeği kendisine saklamış efendiler.

Bu düşünce biçimi tehlikelidir. Bunları yasalara sıkıştırıp, kimseye açıklama gereği duymadan, hayata geçirenler için tehlikelidir. Görüldüğü yerde ezilmelidir. Doğrudan olmasa bile, akla hesaba gelmeyen yöntemlerle yok edilmelidir. Nitekim yıllardır öyle yapılıyor. Bu işin önlenmesi, ortadan kaldırılması halkın, büyük çoğunluğun yani, bunları anlayacak bir bilince gelmesi ile mümkündür.

Halkı bu bilince yükseltmemek için ne yapılıyorsa biline ki bu rezil düzenin devamına çalışanlardır.

Halkı bölmek, parçalara ayırmak bu bayların hüneridir. Yani bu konu çok zaman kapsar, bu zamanıda kimseden hemen "he" diyince anlatmak içn alamazsın. Durum böyle olunca da sürünmek devam eder bir zaman daha.Bu işlerin de biteceği zamanlar olacak elbet. Bak şöyle geriye ne imparatorluklar, krallıklar tarihin çöp sepetinde kırık ayna parçaları gibi un ufak oldular. Köleler köle sahiplerini, serfler feodal toprak ağalarını tarihe gömdüler. Onun için toplumu ileri taşıyan idealler mutlaka Mustafa Kemal'lerini bulur çıkarır. 

KTV- Peki Kırkağaç entellektüellerine gelelim madem. Kırkağaç'ın yaşamına dair söyleyecek sözü olanlar neden böyle bir platform bulmuşken yazmazlar, eleştirmezler, önermelerde bulunmazlar? Gidişin mutluluğundan mı? Yoksa başka sebepler mi aramalıyız?

M. Güneş - Öncelikle kimseyi teraziye koymak gibi bir hadsizliğimiz olmayacağını söylemeliyiz. Ancak aydın olmanın ne anlama geldiğini de yazacağız. Ben bu gün şimdi aramızda olmayan çok değerli bir dostumuzun 2011 de bana gönderdiği yazılarından birini paylaşacağım.(Kırkağaç TV de yayınlanmıştı) Elim bir trafik kazası ile aramızdan erken ayrılan Efrazım Yıldırım öğretmenimizin yazdıklarına bakarak aydın sorumluluğuna bir gönderme yapalım. (Ruhu şad olsun)

Efrazım Hocamızın kaza haberini verdiğimiz manşet

“İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün, hedef 2023”

Bu sloganı tanımışsınızdır. Ha o işte.
AKP’nin gelecek adına, ülkenin önüne koyduğu hedef.
Peki, 2023 sizlere neyi hatırlatıyor? Belki ansımakta zorlanmışınızdır. Sizleri fazla
yormayayım. Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıl dönümünü. Yani ümmet toplumundan, Ulus
toplumuna geçtiğimiz o önemli günü. 1923’ü. O gün, ülkemizde saltanatın yıkıldığı ve
Cumhuriyet yönetimine geçildiği gündür.
Şimdi ikinci sorum geliyor. Cumhuriyetle kavgalı bir anlayış, sizce neden bu günü
hedef yaptı? İşte bunu doğru anlayabilmek için, bıngıldağı biraz çalıştırmak gerekecek.
12 Eylül askeri darbesinin ve Yeşil Kuşak Teorisinin ortak ürünü olarak vücut bulan
bu anlayış, Referandum tarihini ayarlarken de stratejik ve gizli emellerine göre hareket
etmiştir. Taktik olarak ramazan ayını, bayramı ve 12 Eylül tarihini bilerek seçmiştir. Böyle bir
seçim sayesinde, bir taşla üç kuşu birden vurmuştur. Türk Halkının yapısı malum. “Din”
deyince, bu halk için, akan sular duruyor. Hele ayda ramazansa, yalanla dolanla ağzından
lokmasını al, gıkını çıkarmaz. Çünkü, okumadan, öğrenmeden ve sorgulamadan inanan bir
milletiz. Biraz da sonradan görme ve Şamanizm’den dönme oluşumuzun rolü var bunda.
Aslına bakarsanız, halkımızın olup bitenlerle fazla da ilgisi yoktur. O hep: “Baştakiler
ne derse doğru der.” mantığıyla hareket etmiştir bu güne kadar. İşinde gücünde ve can
derdindedir. Aldatıldığını ise, ya başına bir iş gelince anlar, ya da hiç anlayamadan bu
dünyadan öylece göçüp gider.
Esas üzerinde durulması gerekenler kendilerini aydın sanan ve her seferinde de
kolayca kandırılan bir sürü insanımızdır. Bunların içinde yazar, çizer, zanaatkar, sanatkar,
sendikacı ve her meslekten insan vardır. Halk diliyle söylersek, kimi bilim adamı, kimisi
sosyalist mosyalist ve kimisi de fasır fisördür bunların. Oysa bu zatların hepsi Cumhuriyet
sayesinde bir yerlere gelebilmişlerdir. Sudi Arabistan da ve benzer ümmet toplumlarındaki
emsallerinin gıkı çıkmamakta ve her biri de kula kulluk yapmaktadırlar. Peki bu diz ayinlerin
hedefi, bizi daha modern bir ülke mi yapmaktır, yoksa o İslam modellerine mi götürmektir?
Bakın size, bu işi ne kadar bilinçli yaptıklarına ait başka bir örnek. 12 Eylül
Referandumu öncesi İstanbul camilerimizden birinde minbere çıkan önemli bir tarikat şeyhi
yüzünü cemaate dönerek: “Biz 142 yıldır bu günü bekliyorduk.” der ve ağlamaya başlar.
Acaba bu zat, bu günü neden bu kadar önemsemiş ve ağlamıştır?
Yanıtı basit. 2010’dan 142 yi çıkın. 1868’i bulacaksınız. Ne olmuş 1868’de? Padişah
Abdülaziz’in iradesiyle Yargıtay kurulmuş. Yargıtay da görev alacakların üçte ikisi
Müslümanlardan, üçte biride azınlıklardan oluşacak denmiş. Demek ki, o gün den bugüne bu
temsil durumundan rahatsızmış Müslüman kesim. Yani o üçte biri de azınlık dediklerinin
elinden almayı düşünmüşler bu güne kadar.
Biraz hafızalarınızı yoklayın. Propoganda yaparken ne diyordu sayın başbakan: “Beni
bu yargı mahkum etti. Yaptığımız birçok kanun bu yargıdan dönüyor. Çünkü bu yargının
içinde Alevi dedelerinin seçtiği üyeler var.” Demek ki azınlık olarak Alevileri görüyor ve
yargıdan temizlenmelerini istiyordu. Bu başka nasıl anlaşılır? Yani tarikat şeyhinin 142 yıldır
hasretle beklediği yargıyı Müslümanlaştırma operasyonuna bizden geçinen yukarıda
saydıklarım da omuz vermiş olmadılar mı? Bu değişiklikten sonra seçilen 160 kadar yeni
yargıç da, blok oy kullanarak hükümete bağlılıklarını her koşulda gösteriyorlar.
Bu yargıdan başka bir örnek. Seçime birkaç gün kala sayın Orgeneral Balanlı’nın
tutuklanması ve Kenan Evrenin sorgulanması siyasi bir oyun değil de nedir? Şimdiye kadar
neredeydiler? Yine birilerinin yüreklerine soğuk su serperek seçimde oylarını almak istiyorlar.
Böyle zamanlarda yapılan tutuklamalar kamu vicdanını yaralıyor. Yargıya güveni zedeliyor.

Sonuç olarak, diyebiliriz ki, hepimiz aynı tavada kavruluyoruz. Birbirimize “Az o
yana git.”diyecek şansımız yok. Gitsek de yine yanacağız. Birbirimizi dürtmek yerine,
tavadan birlikte kurtulmaya çalışmalıyız.
12 Eylülde, ben de zarar gördüm. Hem de çok. Ama oralara takılıp kalmadım, kimseye
kişisel kin tutmadım, tutmam da. Geleceğe bakıyorum. Ülkemin toplumsal ilerlemesini kendi
ilerlemem kabul edip, ilerlemeden yana her şeyi destekliyorum. Ama, unutmamak lazım ki,
demokrat olmayan hiçbir anlayış demokratikleşme sağlayamaz. Askere kızarak “Bırakın
burunlarını sürtsünler.” diyenler var. Size kızan birisi de, size bir haksızlık yapıldığında “Oh
iyi olmuş.”derse bu doğru olur mu?
Doğru tespitler olmadan doğru çözümler olmaz. Cahilin öç alma ve keyif duyma
yönteminden kendimizi kurtarmalıyız. Doğru katılımlarda bulunmalıyız ki, doğru
paylaşımlarda da yüzümüz olsun.
Eğer aklımızı başımıza almazsak bu gidişle 2023’de Cumhuriyeti de kaybedebiliriz.
Yani bu hedef boşuna konmadı. Bu güne kadar koydukları hedeflerin hepsini bir şekilde bize
yutturdular. Aman dikkat! Bunu da yutmayalım. Yutarsak bizlerde yutuluruz. Son piş
mancalık da fayda vermez o zaman."

Efrazim Yıldırım (Ruhu şad olsun)

7 Haz 2011 Sal 23:0  

Kaynak: (KYS) - Kırkağaç Yazın Seçkileri Editör: M.Güneş
 
Etiketler: KIRKAĞAÇ, ENTELEKTÜELLERİ, NE, YAPAR?,
Haber Videosu
Yorumlar
Alıntı Yazarlar
Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı