Haber Detayı
24 Ekim 2021 - Pazar 14:06
 
GÜN OLUR Kİ DAHA İYİSİ OLUR...
Serhat Kayın bir zamanlar Kırkağaç'ın efsane yayın organı SemTV yi yazdı. Türkiye'nin belki de ilkiydi o TV Kanalı.
ANILAR Haberi


İlçemizin geçmişine baktığımızda özlemle hatırlayacağımız günlerinde, birkaç yürekli adamın kurduğu SEM TV’yi anımsayanlar mutlaka olacaktır. Benim hatırladığım kadarıyla doksanlı yılların başıydı ve ülkemizde sadece birkaç tane ulusal televizyon kanalı vardı.

Bırakın Manisa’da mevcut televizyon kanalını, şimdilerde herkesin bildiği Show TV bile test yayını yapıyordu.

Kurucularının isimlerinin baş harfleri, Süleyman, Erol ve Muammer’den oluşarak SEM TV adını alan televizyonumuz o yıllarda bir hayli dikkat çekmişti.

O günlerde cesurca bu işe soyunan kişilerden biri olan Muammer Güneş'i yakalamışken birkaç soru ile geçmişi anımsamak istedim. (Beraber, Çam'da otumuş sohbet esnasında bu yazıya karar vermiştim)
Öncelikle Muammer abi ne yıllardı değil mi diye başlıyorum söze…


Dostlukların daha saf ve temiz olduğu, İnsanların birbirine düşmanca bakmadığı, siyasetin tatlı atışmalarla geçtiği Ve yaşamanın daha bir zevkli olduğu yıllardı.
Eee canım abim bu televizyon fikri kimden çıkmıştı ve nasıl şekillendi kısaca bize anlatır mısın?

(MG) - Serhat'ım bu fikir aslın da birden bire çıkmıştı o zaman. Radyo furyası başlamıştı, 1992 nin sonlarıydı. Şimdi rahmetli oldu Kürt Aptullah'ın oğlu, sevgili arkadaşım Ahmet Haşim Pakna ve kadim dostum Mustafa Ardan yerel radyo kurmuşlardı  (Tütün FM). Onların kurduğu bu radyoda çarşamba günleri 1 saat sohbet programı yapıyordum. Sorulu - cevaplı. Onlar soruyor ben yanıt veriyordum. Keyfli felsefe ve siyasi sohbet oluyordu...

Zamanı şimdi anımsamıyorum 3-4 ay gibi bu programı devam ettirdik.

Bir gün yine bir sonbahar çarşambasıydı, şimdiki Şair Eşref Stadyumu'nun karşısın da, sonradan bilardo salonu oldu... Orada yayın yapıyordu radyo. (Tütün FM) Akşam üstüydü gittim.

Ahmet'le Mustafa durgun ve soluk oturmuşlar beni bekliyorlardı. Durumlarını girip görünce "ne oldu ya" dedim. Oturdum masaya. "Bir sorun var gibi ne oldu?" dedim.

Mustafa açık yürekli ve dostluğuna gölge düşürmeyen biridir. Doğruluğuna hiç zahmet etmeyen, doğru olmak onun için sıradan bir davranış olan ve doğallığı sadece yaşayan, abartısız yaşama biçimi olan biridir.

Açık ve net konuştu; "Abi senin programından dolayı reklam vermediğini söyleyen bir çok esnaf var" dedi.

Konuyu çok uzatmamıza gerek olmadığı ortadaydı. Biz birbirimizi ve o reklam vermeyen düşünceyi tanıyorduk.

Hiç sorun olmadı. Ama onlara şunu söylediğimi çok net anımsıyorum; "radyo az geldiyise televizyon kurarız ...!"

O an için şakaydı. Ama sonradan beni araştırmaya iten bir söz olmuştu bu.

Ve çocukların motivasyonunu bozmamak için şamata gırgır yapıp çıktım oradan. Ama içimde bir kıvılcım çakmıştı.

Televizyon  !

Biraz fizik, biraz elektronik biraz da hırs... *Cay-Ay'da video vardı onunla denemeler yaptım. Tv sinyallerini düz gittiğini öğrenmiştim. Yüksekce bir yere kurulacak antenin görebildiği en uzak noktaya ulaşabildiğini araştırmalar sonucu artık biliyordum. Mesele o sinyali neyle göndermektey di. Onu da bulmuştum. Bülbül yuvası. Şaka değil, evet evde kuş beslenen eski bir kafes vardı onu iki bantla videonun çıkışına bağladım. ( Bu arada bu deneylerde Erol'da vardı. Ve onun radyo kurulumu ile ilgili bilgisi çok iyi idi. Ben teoride konuya hakimdim ama o bunu aletlere dökümde yetenekliydi.

Ve uzatmayalım bir akşam *Can-Ay'dan yaptığımız video yayını çevrede ki komşu birahalelerin tümünde, videodan ayarladığımız 22. kanaldan izleniyordu.

Artık işlem tamam dı yaptığım şaka gerçek olabilirdi.

Oldu da.

Tek eksiğimiz olan KAMERA da 'Bakırlı Süleyman' dostumla ayarlanmıştı.

Sırada yayın binası ve isim kalmıştı.

İsim basit oldu. Süleyman Erol Muammer SEM.

Bina işini'de çözdük ve gününü anımsamıyorum, ama Kasım 1993 gününün bir cumartesisiydi. İlk yayını bastık.

"Kırkağaç'ın tek, Manisa'nın ilk televizyon kanalı SEM TV yayında" diyerek başladık.

Mustafa ile Ahmet't moral olsun diye yapılan şaka gerçek olmuştu.


Teşekkür ederim abi, bahsettiğiniz yıllarda ilçemizde yerel siyaset çok Çetin yaşanırdı. Hatırladığım kadarıyla televizyonunuzda, açık oturum tarzı yayınlar da yapılırdı. O günlerden aklınızda kalan ilginç anılar var mı dinlemek isteriz.

(MG) - O kadar çok ki hangi birini anlatayım...Yerel seçim arifesindeyiz. Her ikiside şimdi rahmetli oldular. Kazım Kayadipli ile Mehmet Pantül'ün projelerini tartışacakları bir program çekeceğiz. Yer Çam Tesisleri. Kamerada Süleyman. Çekimlere başlamadan Süleyman'la çekim tekniği üzerine konuştuk. Dedimki "Süleyman çekim esnasında sertleşme olursa ben yayın gereği yayını kesiyorum diyip konuklarımızı uyarabilirim sen oralarda da çekime devam et. Normal tartışılan bölümler ayrı ama sertleşmler, haber olur. Yani bir taşla iki kuş vurmaktır bu. Sonra yayın 2 saati geçti. Aralarda 4-5 defa "yayını keselim" dedim. Çünkü öyle sertleştilerki konuşmalarında yakın olsalar yumruk atacak kadar. Neyse yayını öyle böyle bitirdik. Herkes menmun ayrıldık. TV Binasına geldik kaseti koydum o tartışma bölümlerini çıkarıp haber yapacağız. Aaaaa her defasında ben "Kes Yayını" diyorum. Yayın kesiliyor.

İlahi Süleyman savunması sadeydi, "öyle sert söylüyordun ki, nasıl kesmeyeyim"... 

 


Evet abi, o yıllarda talk showların da yeni yeni başladığını ve gençlerin  Bu tarz programları ilgiyle takip ettiğini anımsıyorum. İlçemizin gençlerinden değerli abim Cenk Özkan’ın da hazırlayıp sundu bir talk showun da televizyonunuzda yayınlandığını hatırlıyorum. Bu fikir kimden çıkmıştı ve bu program ile ilgili söyleyecekleriniz var mı?

(MG) - Gençliğin enerjisini ve dinamiğini bilen biri olarak gençlik çağından geçtik. Gençlerle nelerin başarılabileceğini elbette çok iyi biliyorum. O dönemlerde Kırkağaç'ın çok yetenekli gençleri vardı, şimdide vardır kuşkusuz ama onlara fırsat sunacak kalibrede yöneticiler var mı? Onda şüpheliyim. 

Dünya ile ilgilenen, ülkesinin dertleri ve sorunlarına kafa yoran bir gençlikti. Sanat denince meraklanan, şiir yazan Şair tartışan bir gençlik. Cenk'te onlardan biriydi. Başarılı programlar yapmıştı.

İlçe takımımız olan acar idman yurdu Spor Kulübü’nün maçlarını canlı yayınlamıştınız hatta şimdilerde sevilen bir gazeteci olan Hakan demir arkadaşımız da Spikerlik yapmıştı. O günleri bize anlatır mısınız?

(MG) - Evet Hakan'ın spro sipikerliğinden çok kaleciliğine bayılıyordum. Ama olmadı. Boyu tam Türkiye standartlarının üstünde güçlü bir yapısı vardı. Kaleyide seviyor ama asla gol yemeyi sindiremiyordu. Yani bir kalecide olması gerekenlerin hepsi vardı onda. Ama olmadı. Futbolu bildiğinden evde görüyordum, Trabzon Spor'u diğer takımlarla hayali olarak karşılaştırır,  kendi kendine o, hayali maçı çok güzelde anlatırdı. Acar'ın iç saha maçlarını canlı vermeye başlamıştık. çünkü ilk vericimiz boşa düşmüştü. Onu stada kurup ondan yayını ham gönderiyoruz 22. kanaldan tv binasına orda yayın miksere girip daha sonra yeni ve daha güçlü vericiden yayına basılıyordu. 

Sadece Acar'ın maçlarını değil Serhat aynı zaman da Belediye'nin aylık toplantılarını canlı veriyorduk. Teknolojinin 30 yıl 30 yıl öncesine bakınca inanılmaz işler gibi geliyor. 

Hatırladığım kadarıyla ilçemizin sevilen simalarından konuk olduğu ve hatta canlı telefon bağlantıları kurulan bir program daha vardı. Bu kişileri canlı yayına çıkmaya nasıl ikna ettiniz? Canlı yayında yaşadığınız ilginç bir olay var mı, anlatır mısınız?

(MG) -  O kadar çok ki Serhat, hangi birinden söz edeyim? Bazıları var ki kamuya açık bir zeminde anlatılacak gibi değil. 

sosyal medya ya düşen birinden söz etmek lazım. Orada yine ilçemizin güzel insanları vardı. Yüksel Süvari, İhsan Otlatır, Mehmet Özkan, (rahmetli oldu) namı diğer Bella Sedat... Onların konuk olduğu bir program da sevgili Yüksel abi kendini öylesine kaptırmıştı ki, canlı telefon bağlantılarını artık o karşılıyordu. Moderatörlük yapacak kadar düzgün diksiyon ve konuk karşılama da ustaca konuları birbirine bağlıyor, kahkahalar havalar da uçuyordu. O program da Yüksel abinin bir yeteneğini daha keşfetmiştik. Pek güzel moderatör olabilirdi. Ama yapmadı. Kırkağaç çok çok dolu bir moderatörü izleyemedi (gülüşmeler)

Kırkağaç'ın kurtuluş etkinlikleri için gelen sanatçılardan meşhur "Evet Hayır" programının sunucusu sevgilli Erkan Yolaç'la bir canlı yayın olayımız vardır... Çok eğlenmiştik. 12 Eylül Kutlamaları gecesi sabaha canlı yayın sözü aldık kendisinden. 

Sabah oldu, (şimdi nedenini anımsamıyorum) Erol ve Süleyman yoktu. Canlı yayını tek başıma yapmak zorunda kalmıştım. Erkan Yolaç'la Sem TV binasına vardık. Kapıyı açtım, girdik içeri.

Şaşırmıştı Erkan Bey; " hani canlı olacaktı program, nerede millet?" diye sordu haklı olarak. Ben; "Canlı olacak abi." dedim. 

"Nasıl olacak bu, kimse yok, bir ben bir sen varsın yahu" ...dedi.

"Bekle abi göreceksin birazdan"... dedim.

Sistemi kurdum. Kamerayı videoya bağladım. Videoya reklam kaseti koydum. Video nun uzak kumandasını aldım masaya, Oturduk, sohbet başladı.

"Canlı yayındamıyız şimdi biz?" dedi Erkan Bey.

Evet dedim. Telefonu yayına alıp anons yaptım. "Arayabilirsiniz" anonsu daha bitmemişti telefon çaldı.

E tabi telefonlarımız susmadı sağ olsunlar soru yağmuru başlamıştı. Program yaklaşık 1,5 saat sürdü.

Yayın bitti. İkimiz yine çıktık binadan. Erkan Yolaç hala şaşkındı. "Ulan bu nasıl olur, biz TRT nin bir canlı yayınını en az 50 kişi yapardık ilk dönemlerde, siz teknolojinin anasını bellemişssiniz"... dedi.

Bu kadarla yetinelim şimdilik.

 

O yıllar ilçemizde kültürel ve sosyal faaliyetlerin daha fazla yaşandığı yıllarda diyebiliriz sanırım. Bu bağlamda yaşadığınız ilginç bir olay var mı anlatır mısınız? Bir olay dediysem birkaç tane de olabilir zevkle dinleriz.

(MG) - Kültürel ve sosyal faliyet konusunu daha çok gerilere çekmek lazım aslın da... Örneğin bir "Şair Eşref Tiyatrosu" meselesi. Bu tiyatroyu 70 lerin başında Mehmet Yakıt ve bu gün yazın-düşünce platformumuzda yazan İbrahim İpek abiler kurmuştu . 1983 lerde biz devraldık o bayrağı. Bayrak Mehmet Yakıt abimizdeydi.

Sonra 12 eylül Faşist darbesinin en sıcak günleriydi. 

1983 yılında Kırkağaç gençliği, belkide o faşist baskıların olduğu günlerin ilk yerel kıpırdanışıydı. "Aylık Yazın Seçkisi" çıkarmıştı.

"Sanata İlk Adımlar" diye. (Haberi vardır bu platform da. tıklayıp okuyabilirsiniz) Kırkağaç dinamik gençliğinin olmadığından değil, az olduğundan çok ses duyuramadı, yoksa ilkleri yapıp başarmanın komşuları ile kıyaslanınca hep öndedir.

Son sorum olsun abi. haberleriniz o zaman hem çok uzun hemde % 100 yerelmiş. Bu nasıl oluyordu? Kırkağaç'tan 1 saat haber çıkarmak nasıl oluyordu?

(MG) - (Gülüşmeler) Evek ilk bakışta bunun başarılıyor olması biraz tuhaf. 20 bin nüfuslu bir ilçede 1 saat haber yapabilmek için karıncanın hareketini bile haber diye yutturmak gerek değil mi? (Gülüşmeler)

Ama işin aslı öyle değil. Habercilikle, övücü-propogandayı karıştırmamak lazım. Habercilik bir "İtirazcılık" meselesidir. Haberci ititrazcıdır. 40 yıl dayanmış kaldırımların sökülüyor olması ve yerine, bir kova su ile yerinden sökülecek taşların kullanılmasına haberci itiraz eder. 

SemTV nin 2 yılıydı. Sem TV yi izleyemeyen bir Kırkağaç'lı varsa oda bendim. Çünkü hep kameranın ya arkasında, yada önündeydim. Bir cumartesi akşamı günün değerlendirmesi toplantımızda, yarın (pazar günü) izin kullanmak istiyorum. SemTV haberlerini izlemek istiyorum. Dedim.

Ertesi gün hiç TV binasına uğramadım.

Akşam haber saati geldi heyecanla televizyonun karşısındayım. 

SemTV haber başladı.Keyfleizliyorum.

Hoop 15 dk sürdü. Haber bitti. Şok olmuştum. Aradım "ne oldu dedim, yayınmı koptu?" Sevgili Erol "Abi bu gün Kırkağaç'ta kimseler yoktu." dedi. Eee ddedim hani bunu haberi? Hiç değilse 5 dakika daha uzardı."dedim. Gülüştük. Gelip beni almalarını rica ettim.

Geldiler. Gittik tv binasına. yaklaşık 2 yıldır yayın yapıyoruz. Her akşam haber bültenimiz var. Hiç bu kadar kısa süren bir gün yaşamamıştık.

O gece haber dersi çalışacaktık artık.

Haberci refleksi önce itirazcılıktan geçer.

Saat 24.oo civarı oldu aldık kamerayı çıktık Kırkağaç sokaklarına biraz gezindik. Sonra bir kaç gündür aklımda olan bir olayı gerçekleştirmek üzere Kırkağaç Sanayine gidelim dedim.

Burada bir şeye parantez açmak lazım O zaman Kırkağaç'ta iz bırakan bir Kaymakam vardı. Onun cesaret vermelerini unutmak olmaz. "Gökçe Kaymakam"  [Cengiz GÖKÇE]... Gökçe Kaymakam'ı anarak devam edelim. Aslında onu anlatmak apayrı bir yazı konusu.

Sanayiye vardığımızda senaryoyu anlattım. Sanal bir soygun yapacaktık. Sanayide bir kaç işyerini soyacaktık. Tabi bu sadece bir tertip olacaktı. Kameraya motor dedik. İşyerlerinin kepenklerine vuruyor "İmdaaaaaat soyuluyoruz" gibi feryatlar ediyor bir süre sonra iş yerinin kapısına bir not bırakıyorduk "İŞ YERİNİZ SOYULMUŞTUR. SemTV" böyle bir kaç işyerine daha not bırakıp sabaha buluşmak üzere ayrıldık.

Sabah not bıraktığımız işyerlerine gittik merhaba falan espiri gülüşmelerle durumu anlattık. Sanayinin gece korunması sıfırdı. Gerçektende bir gecede en az 10 iş yeri tepeden tırnağa soyulabilirdi.

Bir kaç gün geçmedi sanayiye 4 bekçi alımı yapıldı ve Kırkağaç sanayi korunaklı bir yer oldu.

Geçenlerde oradan bekçi olarak girip emekli olan biri ile karşılaştım. Teşekkür ediyordu bana. O haberiniz sayesinde yıllarca kendime bir iş edindim ve bu gün emekliyim.

Devamı için lütfen tıklayın.

Kaynak: (KYS) - Kırkağaç Yazın Seçkileri Editör: M.Güneş
 
Etiketler: GÜN, OLUR, Kİ, DAHA, İYİSİ, OLUR...,
Haber Videosu
Yorumlar
Alıntı Yazarlar
Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı