|
||
AYNALILARIN SUAT ABİYİ NASIL KAZIKLADIM? | ||
Hasbi’nin ve Aynalıların Suat abinin dükkanları... | ||
ANILAR Haberi | ||
Dostlarım, sevgili Muammer Güneş sağolsun bana Kırkağaç TV’de üç ayrı kulvar ayırdı. Bunlardan biri “Gezi notları” bölümü, burada dünyada gezip gördüğüm ülkeler hakkındaki gezi notlarımı paylaşacağım, ikinci bölüm hikayelerim. Bu ikisi zaten yayına hazır, bana sadece sandıktan çıkarıp, buraya koymak kalıyor. Sizi sıkmamak için, bunu belli zaman aralıkları ile yapmayı düşünüyorum. Fakat benim asıl yazacağım “atış serbest” kulvarı burası oluyor. Kırkağaç TV’de ekonomi, siyaset, tarım politikaları… gibi konuları benden çok daha ehliyetle işleyecek başka dostlar zaten yazıyorlar. Ben daha çok kültür, sanat konularını işlemek, yerine geldikçe yaşadıklarımı, meslek anılarımı paylaşmak istiyorum. Bu bağlamda buyurun bir çocukluk anım ile başlayalım:
1950’li yıllarda bizim için Kırkağaç’ta en önemli iki dükkan vardı; bunlar Hasbi’nin ve Aynalıların Suat abinin dükkanları idi. Hasbi’den yağcı ve boncuk alırdık, sekiz boncuk beş kuruştu ve pazarlık katiyyen yasaktı. Ben Suat abi ile ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum. Suat abinin dükkanı çerezci dükkanıydı ama orada bizi çeken başka bir kaynak vardı! Küçük kutularda acayip bir şey satılırdı, gofret desen gofret değil, sakız desen sakız hiç değil, berbat bir şey. Zaten çoğu kez onu yemeden atardık. Tanesi beş kuruştu. Ama önemli olan, bir kibrit kutusunun yarısı büyüklüğündeki bu paketlerin içinden çıkacak futbolcu resmi idi. O dönemin en ünlü futbolcuları olan Lefter, Turgay, Metin, Baba Recep’i… hep bu resimlerden tanımıştık. Herkes tuttuğu takımın futbolcu resimlerini biriktirir, eksikleri birbirimizle değiştirirdik. Benim de zengin bir Beşiktaşlı futbolcular kolleksiyonum vardı. Bir kutuda 100 küçük paket olurdu. Bunların içinde 4 tane de “imzalı” olurdu. İmzalı demek, futbolcu fotoğrafının arkasında bir damga bulunması anlamına gelirdi. Satın aldığımız küçük paketi açınca önce arkasına bakardık, imzalı mı diye! Niye? Burada bir dikdörtgen çerçevenin içinde “Lütfen satıcıdan bir resim isteyiniz” yazardı. Eğer imzalı bize çıkmışsa çok sevinirdik ve bunu hemen Suat abiye uzatırdık, o da önce bu futbolcu resmini yırtar ve kutunun içinden çıkan aşağı yukarı bir karış enindeki bir takım fotoğrafını bize uzatırdı. Artık Suat abi bize ne verirse ona razı olurduk. Bu bazan üç büyüklerin, bazan da Adalet, Vefa, Göztepe, Altay… gibi takımlardan birinin fotoğrafı olurdu. O yıllar Eskişehir, Bursa, Trabzon’un adı yoktu, daha doğrusu milli lig kurulmamıştı, henüz mahalli ligler vardı. Neyse konuya dönelim. Bir gün Suat abinin dükkanına gittim, o da ne! Duvara asılı tozluklar, kramponlar veeeee bir futbol topu! Bunu ilk kez görüyordum. Olamaz! Bu bir rüya olmalıydı. O yıllar Kırkağaç’ta futbol topu satan bir dükkan yoktu. 1957 yılıydı, yeni sünnet olmuştum ve sünnette 51 lira para toplanmıştı. Bu küçük çaplı bir servetti. Hemen Suat abiden açılmamış bir kutu istedim. Büyük bir caka ile parasını ödedim. Ve birkaç arkadaşımla hemen kutunun başına çöktük ve içindeki yüz paketi açmaya başladık. Açtık da… Ama sonuç hüsran! Çık çıka dört tane “imzalı” çıktı, doğal olarak kutunun içinden çıkan dört futbol takımı resmi de benim oldu. Hızımı alamamıştım, bir kutu daha aldım. Nasıl olsa para çoktu, artık Suat abinin yağlı müşterisi olmuştum. Yine bizim tayfayla hemen kutunun başına çöktük, bir solukta bu yüz paketi de açtık! Ama sonuç yine hüsran… Çok fena bozulmuştum. Kocaman bir sermayeyi batırmıştım, Çıka çıka yine dört tane imzalı çıkmıştı. Ne futbol topu, ne tozluk, ne de krampon. Şimdi elimde sekiz tane futbol takımı tablosu ve sekiz tane de arkası imzalı futbolcu resmi vardı. Büyük bir düş kırıklığı yaşıyordum. Kendimi aldatılmış hissediyordum. Şimdi sıra Suat abiden intikam almaya gelmişti! Bakın nasıl intikam aldım anlatayım, bir tane imzalı resmi hiç açılmamış gibi yeniden paketleyip cebime koyuyordum. Sonra Suat abiye on beş kuruş uzatıp, üç paket alıyordum. Bunları cebim atıp, sonra bir bir çıkarıp Suat abinin gözü önünde açıyor, sonunda daha önce cebime koyduğumu açınca, sahte bir sevinçle “Yaşasın imzalı” deyip, Suat abiye uzatıyordum. O da haliyle bana bir futbol takımı tablosunu hediye ediyordu. Sonra aynı tiyatro bir daha. Daha sonra Suat abi uyanmasın diye bizim ekipten bir başkası gidiyor, o da Suat abiyi kandırıyordu! Sonunda bizim elimizde sekiz tablo daha birikmişti. İyi de arkadan bizim ekipten olmayan çocuklar gelip de, Suat abinin kutusundaki gerçek imzalıları bulunca kıyamet kopuyordu! Çünkü biz onu kandırdığımız için, Suat abinin elinde tablo kalmamıştı, öbür çocuk da elindeki imzalıyı gösterip, haklı olarak kazandığı tablosunu istiyor, kıyameti koparıyordu. Suat abinin tam sekiz açığı vardı ve tam bir kaos ortamı oluşmuştu! Sonunda Suat abi uyanıp, bana haber salmıştı: “Ümit elindeki imzalıları getirsin!” Ah be Suat abim, sen Ümit’i bir daha biraz zor yakalarsın! Hey gidi çocukluğum… Hey gidi Kırkağaç… Hey gidi Suat abim, mekanın cennet olsun. |
||
|
||
Etiketler: AYNALILARIN, SUAT, ABİYİ, NASIL, KAZIKLADIM?, |
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.