Bugünlerde kafamı kurcalayan bir şeyler var.
Birincisi; ben ne yapıyorum?
İkincisi; ben aşk adamı mıyım?
Üçüncüsü; ben ne yazmalıyım?
Bu üç soru etrafında gel git yaşayan ben ilk iki soruyu kenara bırakarak bugün yazmam gereken konunun ne olduğuna karar verdim. "RUHİ SU"
Neden Ruhi Su?
Şöyle söyleyeyim.
Ben emekçi birinin oğluyum. Babam yıllarca maden ocağına girerek kömür karasıyla gün yüzüne çıktı. Hakkını aldı mı?
"HAYIR"
Kim sıkıntılarını dile getirdi?
"Kimse"
Lakin yıllar önce birisi bu sıkıntıları sanatına dökmüş sesiyle milyonları etkilemiş.
Kimdir o kişi?
"RUHİ SU" gel Semih, oğlum anlat bir nebze onu dilin döndüğünce dedim.
Bugün okulda başladım. Yazdıkça yazdım. Sen de çok hüner var diyor hoca arkadaşlarım lakin hüner ben de değil.
''Benim içerimde"
Hüneri ortaya koyamadıktan sonra hünerin ne anlamı var?
Başlayalım bakalım Ruhi Su'yu dilimiz döndükçe anlatmaya. İyi okumalar!
Türk Halk Müziği’nin modern tarzdaki kurucusu Ruhi Su 1912 yılında dünyaya "Merhaba! "diyor.Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı enkazdan ‘kimsesiz’ kurtuluyor. Savaşın kayıp çocuklarından… Adana’da, çocuğu olmayan, yoksul bir ailenin himayesinde yaşıyor bir süre. Altı yaşına geldiğinde ise Adana’nın İngiliz ve Fransız işgaline şahit oluyor. ‘Kaç-kaç yılları’ travmasından çocuk yaşta nasibini fazlasıyla alıyor Ruhi Su, bir süre sonra Dar-ül Eytan adındaki Öksüzler Yurdu’nda erken büyüyen çocuklar kervanına katılıyor. Kendisi gibi onlarca öksüz çocuk arasında oyun oynamanın sonsuz keyfine ulaşan Ruhi Su, o dönemi şöyle anlatır:Oyun denen bir şeyin var olduğunu o zaman öğrendim, içim içime sığmıyordu…
Müzik öğretmenin teşviki sayesinde 10 yaşında kemanla tanışıyor. Klasik müzikle dördüncü sınıfta başlayan ilişkisi, ilerleyen yıllarda yeri doldurulamaz bir ustalığa taşıyor ve unutulmazlar arasına kendisini yazdırıyor.
Gazi'nin armağanı olan 1925’te Ankara’da kurulan Müzik Öğretmen Okulu, Ruhi Su gibi öksüz ve müziğe yetenekli çocuklar için çok büyük bir fırsat oluyor. Girdiği sınavı başarı ile kazanan Ruhi Su, büyük bir fedakarlık örneği ile önceliği, sınavı kazanamayan arkadaşı Şaban’a hiç tereddüt etmeden veriyor. Bir sonraki yıl için yeniden sınava hazırlanmaya başlamışken, yurda gelen yeni bir bildiri bütün planlarını altüst ediyor. Bildiride yazan talimatta, “Okulu bitiren tüm çocuklar zorunlu askeri okullara gidecektir” yazıyordur. İstanbul Halıcıoğlu Askeri Lisesi’nde isminden dolayı küçümsendiği için, seneler sonra ölümsüzleşecek bir isme kavuşuyor.Akranlarının hayran kaldığı kişiliğini, her geçen gün sanatla geliştirmeye devam ediyor. Arkadaşları, “Hadi Ruhi çal” dediğinde kemanı eline alıyor ve okul koridorları keman sesiyle büyüleyici bir atmosferle yankılandırıyor haftalarca. Fakat o keyifli akşamlardan birinde, ürkütücü bir ses yankılanıyor bu kez koridorlarda. Ruhi için unutulmaz bir gürleyişti… Ses, “Bu ne rezalet” diye bağıran okul komutanına aitti. Genç adamın kemanı, öfkeden çılgına dönen komutanının ayaklarının altında parçalara ayrılmıştı… Komutanı, keman parasını vermek istese de gururu kırılan Ruhi bu teklifi reddediyor.
MÜZİK OKULU İÇİN SEFERBERLİK
Ahmet Muhtar Bey’in Ankara daveti üzerine hayallerinin peşinden giden Ruhi, aklından çıkmayan müzik okulu için ilk adımı 1927’de atiyor. Onun müzik aşkına, özlemine kayıtsız kalamayan arkadaşları, aralarında para topluyor ve Ruhi’nin masrafları için sahte bir kimlikle askeri okuldan kaçmasına yardımcı oluyor. Yakalandığında albayının bile gözlerini dolduran genç adam, okuldan ayrılmanın yollarını aramaktan bir an bile olsa vazgeçmiyor. Doktoru ikna ederek askeri okuldan çürük raporu ile çıkmayı uzun uğraşlardan sonra başararak hedefine ulaşıyor.
Nihayet müzik okuluna kavuşan genç sanatçı, öğretmen okulunda aşık olduğu hemşire kızla evlenıyor ve bu aşk, Güngör adında bir çocuk olarak meyve veriyor. Ruhi Su eğitim yaşamına, İkinci Ortaokul ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde öğretmenlik yaparak devam ediyor . Bu sırada, ses tellerine zarar vereceği için kemanı bırakmak zorunda kalmasının acısını ölene dek duyacaktı…
1936’da Devlet Konservatuarı’nda opera sanatçısı olarak, başarılarına bir yenisini daha ekliyor genç Ruhi. 24 yaşında. Bu süreç 15 yıl sürmüş daha sonra “Basbariton Ruhi Su Türküler” isimli radyo programında üç yıl yayın yapmıştır.
Ruhi Su’nun hapis yılları ise Nazım Hikmet’le tanıştıktan sonra başlar. Sosyalist ideolojiyle tanıştığı yıllar, hiç şüphesiz en sancılı yılları olmuştur. Hücrelerde gördüğü işkencelerin sanatında büyük bir yeri vardır. Usta sanatçı işkence hücrelerine “tabutluk” demiştir ve o tabutluklar unutulmaz bir eser olan ve benim dinlemekten büyük keyif aldığım ve dinlerken kendimden geçtiğim Mahsus Mahal’i yazdırmıştır kendisine.
Çok sevdiği ikinci eşine, zindanlardan o türküyle seslenir genç sanatçı:
Mahsus mahal derler kaldım zindanda
Kalırım kalırım gardaş dostlar yandadır
İk’elleri kızıl kandadır kanda
Ölürüm ölürüm kardeş aklım sendedir
Artar eksilmeyiz zindanlarında
Kolay değil derdin ucu derinde
Kumhan ırmağında kara burunda
Bulurum bulurum kardeş öfkem kındadır.
Dirliğim düzenim dermanım canım
Solum sol tarafım imanım dinim
Benim beyaz unum ak güvercinim
Bilirim bilirim kardeş gelen gündedir.
Dinlemek için tıklayın >>>
1958’de tahliye olan Ruhi Su, sürgün yeri olan Çumra’ya yerleşir ve orada ilk konserini Çumra Cezaevi’nde gerçekleştirir. Tahliyesinde yaşadığı en büyük hayal kırıklığı ise arkadaşlarının ona sırt çevirmesi olmuştur. Ruhi Su, sanat yaşamına oyunculuk serüvenini de katarak Türkiye sanat tarihine adını silinmeyecek harflerle yazar. Son olarak 12 Eylül’den nasibini alarak çalışmalarına ara vermek zorunda kalsa da sanatı hiçbir zaman terk etmemiş, kurduğu sayısız koro ve ürettiği değerli eserlerle unutulmayacak bir ustalıkla yaşama veda etmiştir.
Şimdi bu kısaca Ruhi Su'yun hayat hikayesiydi.
Gelelim benim Ruhi Su'yu ilk dinlediğim zamana...
Yaş 15-16
Yerinde duramayan küçük tombul bir çocuk...
Lise basamaklarına yeni adım atmışım. Balıkesir Lisesi'nin öğrencisiyim. Trenle gelip gidiyorum evime. Küçük bedenim yoruluyor. Bir kış günü trene bindim sabahın bir saatinde... Karlıydı yollar ayaklarım su almış donuyor kendimi görmüyorum. Tren garına adım attım ki bir yaşlı amca saçı sakalı birbirine girmiş ama giyimi yerinde... Garipsedim... yanı başına oturdum. "Çocuk yolculuk nereye?" dedi. Kırkağaç'a amca dedim. Bana anlatmaya başladı.
Ben de Kırkağaçlıyım. Yıllarca memleketimden uzak kaldım. O an
"Geçti Dost Kervanını" söylemeye başladı.
Bunu bilir misin? dedi.
Ben bilmiyorum dedim.
Doğru ne bileceksin. Sizi Ingiliz köpekleri Amerikan uşakları sömürdü v.s tarzında bir şeyler söyledi. Ruhi Su olacaktı şimdi dinlemekten vazgeçemezdin dedi. Cebinden bir müzik çalar çıkardı ve bana o "Geçti Dost Kervanını" dinletti. İşte ben o an bir dinledim Ruhi Su sesini bir daha vazgecemedim. Sadece sesle ona bağlanmadım. Bunu ilerleyen günlerde değinmek gerekirse net konuşuruz. Lakin gençliğimize bir tavsiyem var.
"RUHİ SU dinleyin ve dinlettirin"
Selamlar !
|