|
||
AŞK VE SEVGİ | ||
Bir ormanda kayıp olmak gibiyse eğer aşk, hiç güneşi göremesek de, ormanın derinliklerinde nefes almak gibi değil mi aşk? | ||
DENEMELER Haberi | ||
Sol tarafta bulunan mühim organ olan yüreğin, her saniye atışıdır aşk, tik, tak diye durmaksızın bize zamanı gösteren o, saatin akrep ve yelkovanıdır aşk. Kiminin saati doğru zamanda, doğru yerde ve doğru kişi de; kiminin ki şaşmış pili bitmiş, yanlış zamanların yanlış mekânların ve kişilerin kurbanı olmuştur… Aşk; insan hayatının yarısından çoğunu kaplayan, onu harekete geçiren, nefes aldıran, tüm eylemlerinin körükleyicisidir. İnsanın kapkaranlık günlerinde hisler aynasında en baskın, en süslü, en gizli ve en parlak duygusudur. Diğer duyguların ayakta karşıladığı, onu gördüğünde selam durduğu karşısın da, önünü iliklediği, eli öpülesi, hatırı sayılası duygudur. Tüm sahnelerin en başarılı oyuncusu, en kara ve en beyaz, en kültürlü ve en zengin olanıdır.
Biraz da kendi burcumuzu övelim bedenin kralıdır nasıl ki ormanların kralı aslansa…
Her yer de aşk ve sevgi. Tarihi çok eskilere dayanır. Savaşların için de, tarih kitaplarının, en güçlü kralların, padişahların, keloğlanların, kölelerin, tüccarların, her renk, her memleketten insanın ve canlının yüreğinde. Aşk ve sevgi öyle bir tohum ki; yürek tarlasına düştü mü bir kere, kök salar en derinlere, mevsimleri görür, yapraklarını döker, meyve verir, hasat mevsimini görür, susuz kalır, yeşerir, çiçek açar, bin defa ölür bin defa dirilir ama yürek tarlasına düştüyse kökü çürümez, yok olmaz, sadece uyur… Tüm şiirlerin, romanların, hikâyelerin, oyunların, şarkıların ana kahramanıdır. Boyası ve kalemidir aşk; elinde bulunduğu kişinin farklı resimler çizdiği, farklı renklere boyadığı, farklı manzaralar çizdiği bir boya kalemi. İnsanoğlunun yakıtıdır aşk ve sevgi. Onlar olmazsa hayat biter insanoğlunda, durur tüm organları, tüm zamanları.
Enerjisidir insanın aşk ve sevgi; O olmazsa hareketi biter, sadece müzede saklanacak esere dönüşür insanoğlu. Kâinatta her şeyin var olduğunu lakin aşk ve sevginin yok olduğunu düşünün. Annenize, eşinize, evladınıza, arkadaşınıza, işinize, dostlarınıza sevgi hmediğinizi… Her gün tabağınıza konan fizyolojik olarak devamlılığımızı sağlayan yiyecekleri sevmediğimizi, lezzetini hmeden yediğimizi… Sevgi duyguların anasıdır. Diğer duygular sevgiden doğmuştur. Farklı yer ve mekânlarda şekil alarak isimler ve renkleri değişmiştir. Korku olmasa da olur, nefret de öyle, ama ya sevgi olmazsa… Her gün bizi harekete geçiren yaşamaya karşı duyduğumuz aşk ve sevgimiz değil mi? Bizi bir arada tutan birbirimize olan sevgimiz değil mi? İlahi aşktan değil mi inandığımız dine olan saygımız? Hamurumuz sevgi ile yoğurulur bizim. Yüreğimiz ilk çarptığından beri sevgiye açız. En büyük ihtiyaçtır sevgi. Kaç yaşında nerde olursak olalım sevgi görmediğimiz yer cehenneme dönüşür. Sevginin girmediği eve, sevginin girmediği gönle doktor girer. Sevmek ne kadar meşakkatli olursa olsun sonu güzeldir. Sevgi tohumları ekilen gönül tarlasının hasadı bol olur. Bereket eksik olmaz o tarlada. Evde evladını , eşini sevmek,; dışarda komşunu ,arkadaşını, işini, yaşamayı sevmek… Kendini sevmek, dilsiz hayvanları, ağaçları, doğayı… Aşk, beşeri ve ilahi olarak ikiye ayrılır. Beşeri aşk karşı cinse, dünyalık nesnelere, ilahi aşk ise; Allah’a duyulur.
Yunus Emre’nin de dediği gibi; İşitin ey yarenler Kıymetli nesnedir aşk Değmelere bitinmez Hürmetli nesnedir aşk Hem cefadır hem sefa Hamza’yı attı Kaf’a Aşk iledir Mustafa Devletli nesnedir aşk Dağa düşer kül eyler Gönüllere yol eyler Sultanları kul eyler Hikmetli nesnedir aşk Aşkın büyüklüğünü görürüz. Dağları küle çevirip sultanları kul eyleyen aşk…Aşkın kendisini ne hale getirdiğini; ‘’Ben yürürüm yane yane /aşk boyadı beni kana/Ne akilem ne divane/Gel gör beni aşk neyledi.’’ Dizelerinde aşkın onu kapdan kaba koyduğunu anlatır Yunus. Mevlana’da görürüz ilahi aşkı, Şems’e olan sevgisinde, ilahilerde, şiirlerde. Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Mevlana daha niceleri ilahi aşkı işlemiştir satır, satır, harf, harf, hece, hece eserlerinde. Karacaoğlan’ı görürüz ilden ile gezen. ’İncecikten bir kar yağar/Tozar Elif Elif deyi/Deli gönül abdal olmuş/gezer Elif Elif deyi…’’ Beşeri aşk var hani. Ferhat ile Şirin’i, Kerem ile Aslı’yı, Leyla ile Mecnun’u, seni, beni halden hale koyan… Ateşten gömlek giyilir mi? Aşk insana ateşten gömlek giydirir… Yüreği yanar dağ olur da; lavlarını püskürtemez. Dağlara düşürür, ovaları gezdirir, ilden ile atar aşk insanı… Velhasıl ‘’İnsan, sevebildiği kadar insandır. ’’ Sevgi değil mi bizi biz yapan? Hepimiz tüm ümidimizi kaybettiğimizde sevdiklerimize koşmuyor muyuz? Sevgi değil mi ilk fırsatta sarıldığımız? Annenin evladına olan sevgisinde, eşlerin birbirine olan sevgisinde, kardeşlerin sevgisinde, vatani görevini yapan askerin vatan sevgisinde, sanatçının eserine ve topluma olan sevgisinde, ülke sevgisinde, millet sevgisinde, bayrak sevgisinde ve bizi yaratan Allah’ın sevgisinde tecelli eder sevginin vücut bulmuş halleri. Kahramanmaraş’ın büyük ozanı çok değerli Abdürrahim Karakoç Mihriban’a olan aşkını ‘’Yar deyince kalem elden düşüyor/Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor/Lambada titreyen alev üşüyor/Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban / Tabiplerde ilaç yoktur yarama /Aşk deyince ötesini arama/Her nesnenin bir bitimi var ama / Aşka hudut çizilmiyor Mihriban’’ şiirinde anlatmış. Hangimiz hudut çizebildik sevgiye, aşka… Kâğıda yazmaya yetmeyen, hudut çizilemeyen tarifi zor, yaşaması zor bir nesne aşk. Layığı ile sevmeyi, layığı ile aşkı yaşamayı, sevdiklerimize sevdiğimizi geç olmadan htirdiğimiz, doğayı, hayvanları, insanları ve yaşamayı sevdiğimiz sevgi dolu günlerimiz olsun… Yüreğimiz umut ve sevgi için atsın. Yürek tarlamızda sevgi ve aşka bolca yer ayıralım. Allah sevgisi ile erişelim ‘’Yaratılanı Yaratandan dolayı sevmeye’’… Sevmeye ve sevilmeye niyet edelim, gönlümüzün sermayesi hep sevgiden yana olsun… AŞK ve SEVGİ Sol tarafta bulunan mühim organ olan yüreğin, her saniye atışıdır aşk, tik, tak diye durmaksızın bize zamanı gösteren o, saatin akrep ve yelkovanıdır aşk. Kiminin saati doğru zamanda, doğru yerde ve doğru kişi de; kiminin ki şaşmış pili bitmiş, yanlış zamanların yanlış mekânların ve kişilerin kurbanı olmuştur… Aşk; insan hayatının yarısından çoğunu kaplayan, onu harekete geçiren, nefes aldıran, tüm eylemlerinin körükleyicisidir. İnsanın kapkaranlık günlerinde hisler aynasında en baskın, en süslü, en gizli ve en parlak duygusudur. Diğer duyguların ayakta karşıladığı, onu gördüğünde selam durduğu karşısın da, önünü iliklediği, eli öpülesi, hatırı sayılası duygudur. Tüm sahnelerin en başarılı oyuncusu, en kara ve en beyaz, en kültürlü ve en zengin olanıdır.
Biraz da kendi burcumuzu övelim bedenin kralıdır nasıl ki ormanların kralı aslansa…
Her yer de aşk ve sevgi. Tarihi çok eskilere dayanır. Savaşların için de, tarih kitaplarının, en güçlü kralların, padişahların, keloğlanların, kölelerin, tüccarların, her renk, her memleketten insanın ve canlının yüreğinde. Aşk ve sevgi öyle bir tohum ki; yürek tarlasına düştü mü bir kere, kök salar en derinlere, mevsimleri görür, yapraklarını döker, meyve verir, hasat mevsimini görür, susuz kalır, yeşerir, çiçek açar, bin defa ölür bin defa dirilir ama yürek tarlasına düştüyse kökü çürümez, yok olmaz, sadece uyur… Tüm şiirlerin, romanların, hikâyelerin, oyunların, şarkıların ana kahramanıdır. Boyası ve kalemidir aşk; elinde bulunduğu kişinin farklı resimler çizdiği, farklı renklere boyadığı, farklı manzaralar çizdiği bir boya kalemi. İnsanoğlunun yakıtıdır aşk ve sevgi. Onlar olmazsa hayat biter insanoğlunda, durur tüm organları, tüm zamanları.
Enerjisidir insanın aşk ve sevgi; O olmazsa hareketi biter, sadece müzede saklanacak esere dönüşür insanoğlu. Kâinatta her şeyin var olduğunu lakin aşk ve sevginin yok olduğunu düşünün. Annenize, eşinize, evladınıza, arkadaşınıza, işinize, dostlarınıza sevgi hmediğinizi… Her gün tabağınıza konan fizyolojik olarak devamlılığımızı sağlayan yiyecekleri sevmediğimizi, lezzetini hmeden yediğimizi… Sevgi duyguların anasıdır. Diğer duygular sevgiden doğmuştur. Farklı yer ve mekânlarda şekil alarak isimler ve renkleri değişmiştir. Korku olmasa da olur, nefret de öyle, ama ya sevgi olmazsa… Her gün bizi harekete geçiren yaşamaya karşı duyduğumuz aşk ve sevgimiz değil mi? Bizi bir arada tutan birbirimize olan sevgimiz değil mi? İlahi aşktan değil mi inandığımız dine olan saygımız? Hamurumuz sevgi ile yoğurulur bizim. Yüreğimiz ilk çarptığından beri sevgiye açız. En büyük ihtiyaçtır sevgi. Kaç yaşında nerde olursak olalım sevgi görmediğimiz yer cehenneme dönüşür. Sevginin girmediği eve, sevginin girmediği gönle doktor girer. Sevmek ne kadar meşakkatli olursa olsun sonu güzeldir. Sevgi tohumları ekilen gönül tarlasının hasadı bol olur. Bereket eksik olmaz o tarlada. Evde evladını , eşini sevmek,; dışarda komşunu ,arkadaşını, işini, yaşamayı sevmek… Kendini sevmek, dilsiz hayvanları, ağaçları, doğayı… Aşk, beşeri ve ilahi olarak ikiye ayrılır. Beşeri aşk karşı cinse, dünyalık nesnelere, ilahi aşk ise; Allah’a duyulur.
Yunus Emre’nin de dediği gibi; İşitin ey yarenler Kıymetli nesnedir aşk Değmelere bitinmez Hürmetli nesnedir aşk Hem cefadır hem sefa Hamza’yı attı Kaf’a Aşk iledir Mustafa Devletli nesnedir aşk Dağa düşer kül eyler Gönüllere yol eyler Sultanları kul eyler Hikmetli nesnedir aşk Aşkın büyüklüğünü görürüz. Dağları küle çevirip sultanları kul eyleyen aşk…Aşkın kendisini ne hale getirdiğini; ‘’Ben yürürüm yane yane /aşk boyadı beni kana/Ne akilem ne divane/Gel gör beni aşk neyledi.’’ Dizelerinde aşkın onu kapdan kaba koyduğunu anlatır Yunus. Mevlana’da görürüz ilahi aşkı, Şems’e olan sevgisinde, ilahilerde, şiirlerde. Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Mevlana daha niceleri ilahi aşkı işlemiştir satır, satır, harf, harf, hece, hece eserlerinde. Karacaoğlan’ı görürüz ilden ile gezen. ’İncecikten bir kar yağar/Tozar Elif Elif deyi/Deli gönül abdal olmuş/gezer Elif Elif deyi…’’ Beşeri aşk var hani. Ferhat ile Şirin’i, Kerem ile Aslı’yı, Leyla ile Mecnun’u, seni, beni halden hale koyan… Ateşten gömlek giyilir mi? Aşk insana ateşten gömlek giydirir… Yüreği yanar dağ olur da; lavlarını püskürtemez. Dağlara düşürür, ovaları gezdirir, ilden ile atar aşk insanı… Velhasıl ‘’İnsan, sevebildiği kadar insandır. ’’ Sevgi değil mi bizi biz yapan? Hepimiz tüm ümidimizi kaybettiğimizde sevdiklerimize koşmuyor muyuz? Sevgi değil mi ilk fırsatta sarıldığımız? Annenin evladına olan sevgisinde, eşlerin birbirine olan sevgisinde, kardeşlerin sevgisinde, vatani görevini yapan askerin vatan sevgisinde, sanatçının eserine ve topluma olan sevgisinde, ülke sevgisinde, millet sevgisinde, bayrak sevgisinde ve bizi yaratan Allah’ın sevgisinde tecelli eder sevginin vücut bulmuş halleri. Kahramanmaraş’ın büyük ozanı çok değerli Abdürrahim Karakoç Mihriban’a olan aşkını ‘’Yar deyince kalem elden düşüyor/Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor/Lambada titreyen alev üşüyor/Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban / Tabiplerde ilaç yoktur yarama /Aşk deyince ötesini arama/Her nesnenin bir bitimi var ama / Aşka hudut çizilmiyor Mihriban’’ şiirinde anlatmış. Hangimiz hudut çizebildik sevgiye, aşka… Kâğıda yazmaya yetmeyen, hudut çizilemeyen tarifi zor, yaşaması zor bir nesne aşk. Layığı ile sevmeyi, layığı ile aşkı yaşamayı, sevdiklerimize sevdiğimizi geç olmadan htirdiğimiz, doğayı, hayvanları, insanları ve yaşamayı sevdiğimiz sevgi dolu günlerimiz olsun… Yüreğimiz umut ve sevgi için atsın. Yürek tarlamızda sevgi ve aşka bolca yer ayıralım. Allah sevgisi ile erişelim ‘’Yaratılanı Yaratandan dolayı sevmeye’’… Sevmeye ve sevilmeye niyet edelim, gönlümüzün sermayesi hep sevgiden yana olsun… |
||
|
||
Etiketler: AŞK, VE, SEVGİ, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.