|
||||||||
İNSAN MEMLEKETİNİ NİYE SEVER? | ||||||||
Ufuktan Öden | ||||||||
ufuktans@gmail.com | ||||||||
İNSAN MEMLEKETİNİ NİYE SEVER?
Ya da biz gurbette olanlar, Kırkağaç’ı niye seviyoruz?
Ben 1966 yılının sıcak bir yaz günü Kırkağaç’ın Kadriye Mahallesi’nde (Öküz Pazarı), Türkbirliği İlkokulu’nun bahçe duvarıyla ortak duvarlı bir evde dünyaya gelmişim. Bugün 55 yaşındayım. Hayatımın en önemli, yaşamıma yön veren yıllarını burada (Kırkağaç’ta) yaşadım diyebilirim. Kırkağaç’ın dağlarından, ovasına ya da neredeyse bir anımın olmadığı herhangi bir sokağı dahi kalmamıştır diye düşünüyorum.
Memleketimden ayrılalı 34 yıl olmuş. Şimdi de ülkemizin güzel şehirlerinden birinde İzmir’de yaşıyorum. Bugün benim gibi Kırkağaçlı olup da dünyanın veya ülkemizin belki en güzel bölgelerinde, şehirlerinde yaşayan (Amerika’dan, Almanya’ya, Belçika’ya ya da Antalya’dan, İstanbul’a, Ankara’ya, Çeşme’ye, Denizli’ye vb.) yüzlerce, binlerce Kırkağaçlı vardır. Ancak; bir sorsanız hepsinde bir memleket hasreti, burada (Kırkağaç’ta) yaşadığı yıllara bir özlem vardır her birinin içinde, yüreğinde. Neden?
Şöyle bir düşünürsek; nesi var ki Kırkağaç’ın?
Ne doğru düzgün yolları, kaldırımları. Ne doğru düzgün bir çarşısı. Ne doğru düzgün bir sineması, tiyatrosu ya da bir kültür merkezi. Ne doğru düzgün bir spor kompleksi, ne üniversitesi, ne bir doğru düzgün sanayi işletmesi…….vb. ne de doğru düzgün bir alt yapısı vardır. Eskiden de sinema salonu dışında neredeyse bu saydıklarımın hiçbiri yoktu. Köyleri ile birlikte kendine anca yetebilen güzel ve verimli bir ovamız var. O da bugün artık verimli tarım arazisi olmasına rağmen, plansız ve düşüncesizce yapılaşmaya açılmış. Yerleşim gittikçe ovaya doğru yayılıyor. En önemli geçim kaynağımız tarım olmasına rağmen. Bugün memlekette çiftçinin hali malum, Kırkağaç çiftçisinin de. Esnaf ona keza. İşsizlik almış başını yürümüş. Gençliğin büyük çoğunluğu işsiz, gelecekten elle tutulur bir umudu, beklentisi kalmamış. Köylerimizle birlikte toplam nüfus 40.000 civarında. Oysa 1907 yılında bile ilçemizin sadece merkez nüfusu 20.000! Yani gelişme diyebileceğimiz neredeyse hiçbir şey yok.
Öyleyse niye? Niye özlüyoruz Kırkağaç’ı?
Oysa ki, şu son 20-30 yılda dünyada teknoloji müthiş bir hızla gelişti. Bundan 30-40 yıl önce Türkiye de yaş ortalaması 60-65 iken, şimdi 75-80’lere çıktı. Artık bırakın Dünya’da yaşamı, başka gezegenlerde yaşam planları yapılıyor. Her yerde koca koca alışveriş merkezleri, raflarda vitrinlerde ne ararsan var. Eskiden hani yoksulluk vardı, doğru düzgün araba şu bu yoktu. Şimdi bin bir çeşidi, en lüksü var her şeyin. Hemen her ilde hava alanları, her ilde üniversiteler var. Devasa gökdelenler, rezidanslar var. Eskiden bunların hiçbiri yoktu. Ama niye hala eskiye özlem, memleketin eski haline öykünme, hasret var?
Neden?
Şöyle bir düşünelim:
Eskileri konuşurken hemen hepimizin ortak ilk argümanı, “ biz çocukken bir yere giderken ya da geceleyin annelerimiz evlerimizin kapısını kilitlemezdi”. Sanki herkesin “evet ya” dediğini duyar gibiyim. Komşuda pişen yemeğin kokusu komşu evlere yayıldı diye annelerimiz hemen yaptığı yemekten yan komşusuna da götürmeyi ihmal etmezdi. Hanginiz komşunun kapısını çalıp ta “evde kalmamış siz de varsa annem biraz toz şeker istedi (ya da başka bir şey)” demediniz? Hangimiz yetişmedi diye, komşumuzun tütününü dizmeye yardıma gitmedik? Yılda 3-5 gün de olsa Çam’a gidip, Küba Mahallesi’nde ya da Flamingo yolunda kurduğumuz çadırlardaki sohbetin, eğlencenin keyfini bir başka yerde alabiliyoruz? Tütün tarlasında zifirli ellerimizle üstüne sadece salça sürülmüş ev ekmeğinin lezzetini bile kim özlemiyor söylesenize? Komşuluklarını, çocukluk arkadaşlarını ve onlarla paylaşılan güzellikleri kim arammıyor?
Demek ki, kardeşler, arkadaşlar, güzel hemşerilerim; mesele sadece koca koca AVM’ler yapmak, havaalanları yapmak, lüks arabalar ithal etmek değilmiş. Demek ki; lüks cep telefonları lüks apartmanlar, köprüler, saraylar, lüks süs eşyaları, kıyafetler insanı mutlu etmeye yetmiyormuş. Ya da sizlerin aklına gelebilecek dün olmayıp bugün olan bin bir türlü başka şey. Tabii ki buradan teknolojiye, gelişmeye karşı olduğumuz anlamı çıkmamalı. Yukarıda saydıklarımın hepsi olsun elbette. Elbette ki memleketimizde her şeyin en iyisi, en güzeli olmalı. Demek ki sorun başka yerde…
Çünkü; lüks evin, apartmanın samimiyeti yoktur, komşunla sıcak bir selamın, karşılıksız bir paylaşım duygun yoksa. Kaldırımların renkli olmasının tek başına bir anlamı yoktur, sevgiyle elini omzuna attığın bir arkadaşlık ilişkisiyle yürümüyorsan o kaldırımda. Ya da bugün envai çeşidi olan ekmeğin salçalı ekmek kadar tadı yoktur, üzerinde alın terin, yani emeğin yoksa. Çiğdemin tadı yoktur, kapı önlerine serilen yaygıların üzerinde komşularla birlikte çitlemiyorsan. Hangi gazozun tadı yazlık sinemada, tahta sandalyenin üzerinde film seyrederken içtiklerimizden daha güzeldir? Hep bir ağızdan söylediğimiz şarkıların, türkülerin tadı hangi televizyonda var? Ya da cep telefonundan okuduğunuz hangi fıkra sizi Süvari Yüksel’in anlattığı fıkralar kadar içten güldürebildi? Gece Yunt Dağı’ndan baktığınızda Kırkağaç Ovası’ndaki adeta ateş böceği tarlasını dünyanın neresinde görebilirsiniz?
Öyleyse nedir eksik olan, özlediğimiz nedir?
Neye hasretiz?
Nesini özlüyoruz memleketimizin?
Ya da neden seviyoruz memleketimizi, Kırkağaç’ımızı?..
|
||||||||
Etiketler: İNSAN, MEMLEKETİNİ, NİYE, SEVER?, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.