Haber Detayı
16 Mayıs 2021 - Pazar 02:02
 
GEZİ YORUM 1
Başka ülkelerde yaşayan öbür insanlar acaba nasıl yaşarlar, nasıl konuşup anlaşırlar.
GEZİ-GÖZLEM Haberi


GEZİ NOTLARI-Başlarken

                                                   Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur                                                                                                                               St. Agustine

 

            Çocukluğumdan beri hep “ötekileri” merak etmişimdir. Başka ülkelerde yaşayan öbür insanlar acaba nasıl yaşarlar, nasıl konuşup anlaşırlar. Rahmetli Nihat Ateş’le ilkokulda karşılıklı olarak tamamen anlamsız heceleri yan yana getirerek oluşturduğumuz, tamamen anlamsız saçma sapan sözde kelimelerle sanki aynı ortak lisanı konuşurmuş gibi konuşurduk. Çocuktuk, bir çeşit oyun diyelim.  Sonra delikanlılık yılları geldiğinde o merakım daha da bilinçlenerek pekişmişti. 1968 yılında, züğürt bir öğrenci olarak, Fransa’daki bir çalışma kampında, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yaşıtlarımla buluştum. Tabii otostop yaparak. O ünlü 1968 olaylarının en civcivli zamanıydı, hatta Paris’e ulaştığım gün 14 Temmuz’du ve onların milli bayramıydı. Olaylar, protestolar  ve etrafta atlı polisler vardı, ben saf saf bakınırken biri beni uyardı; meğer polis orada bir yabancıyı yakalarsa hemen sınır dışı ediyormuş, oysa benim daha ilk günümdü.

            Derken okul bitti ve 1975 yılında ihtisas için gittiğim Almanya’da doğal olarak her milletten, dostlarım, arkadaşlarım ve hastalarım oldu. 1982 yılında yurda dönene kadar Avrupa ve Avrupa dışında çok ülkeyi ziyaret etme fırsatım oldu. Türkiye’ye döndükten sonra da fırsat buldukça dünyanın çeşitli ülkelerini gezdim. Derken çocuklarım büyüdü, oğlum eğitimini tamamladığı Amerika’ya yerleşti, kızım da eğitimini Almanya’da tamamladı ve o da oralı oldu, bu seferde çocukların, torunların özlemiyle seyahatler başladı.

            Böylece kırkın üzerinde ülkeyi görme fırsatım oldu. Haliyle artık otostop yapmıyorum ama yine de başımdan türlü maceralar geçmiyor değil; Vietnam’da pasaport ve cüzdanımı kaybetmek, Amerikan gümrüğünde yasak olan bir kangal sucukla yakalanmak ve Jamaica’da satıcının ısrarlı marijuana satma teklifine maruz kalmak… gibi. Burada Paris, Londra, Roma … gibi Avrupa’ya ilk çıkan herkesin gördüğü ya da görmek istediği yakın şehirlerden değil, pek sık gidilmeyen, bana ilginç gelen, bize uzak coğrafyalardan söz etmek istiyorum.

            Tam bu noktada kimilerinin “İnsan önce kendi ülkesini gezmeli” ya da “Sen önce kendi ülkeni gezdin mi?” dediğini duyar gibiyim. Evet, zaman zaman böyle düşünenlerin de olduğunu biliyorum. Bir kere önce şunu söylemek isterim ki, bizim ülkemiz de gayet güzel bir ülkedir ve gezilecek, görülecek, tarihi, doğal sayısız güzellikleri vardır. Ben de fırsat buldukça bu güzelliklerin büyük bir kısmını zevkle ziyaret etmişimdir, henüz göremediklerimi de ilk fırsatta görmek isterim. Elbette ki kendi tarihimizi, kültürel değerlerimizi ve sanat eserlerimizi yakından tanımak çok önemlidir.

            Ne var ki, ülkemizi gezmek ile yurtdışını gezmek birbirinin zıttı iki kavram değildir. Türkiye’deki ziyaretlerimizin bize kazandırdıkları ile yurtdışını gezmenin kazandıkları çok farklı, biri bizim kültürümüz, öteki ise yabancı kültürler. Yabancı ülkeleri gezip, yabancı kültürleri tanımış olmak, insanın fikir dünyasında farklı zenginliklere yol açıyor. Yerel kavramlarla evrensel kavramların harman olması, insanın dünyaya çok farklı pencerelerden bakmasına neden oluyor.  

                        Sözün kısası, fırsat buldukça seyahat etmek en büyük keyiflerimdendir. Fakat bu pandemi illeti bir senedir elimi ayağımı bağladı. Oysa biletimi bile almıştım, çok merak ettiğim Kosta Rika’ya gidecektim, gidemedim tabii. Seyahat hazırlıkları beni her seferinde ilk kez gidiyormuşum gibi heyecanlandırır. İlk işim gideceğim ülke hakkında bir şeyler okuyup, o ülkenin tarihi, siyasi durumu, kültürel özellikleri hakkında bilgilenmek olur. Bu hazırlıkların  arasında birazcık o ülkenin diline çalışmak da vardır. Çünkü ben gittiğim yerde iyi kötü birkaç cümleyle o ülkenin dilini konuşmak isterim ama ille de o ülkenin diliyle pazarlık etmek en büyük keyfimdir. Yapamadığım ülkeler de oldu tabii. Mesela Mısır’da ama orada pazarlık için Arapça bilmenize hiç gerek yok. Çünkü bir ürünü dükkandaki fiyatının yarısına alabileceğinizi hesap edebilirsiniz. Sokakta sakız gibi yapışan satıcılara ise sakın ola, fiyatın yüzde yirmi beşini vermeye kalkmayın, üstünüze kalır. Bir de Rusya’da zorlanmıştım. Gerçi Rusça’ya hakim bir hemşire ile bir ay kadar Rusça çalışmıştım ama pek işe yaramadı. Bir kere Ruslar konuşkan insanlar değil, bir de orada pazarlık yapılmıyor. Ama benim Portekizce Brezilya’da yetmişti, İspanyolca konuşulan yerlerde ise daha rahat pazarlık yapabiliyorum hatta İspanyolcanın kafasını gözünü yararak, bir turiste yetecek kadar bir şeyler söyleyebiliyorum. Sakın İngilizceye fazla güvenmeyin, çoğu ülkede işe yaramıyor. Bırakın çoğu ülkeyi, eterli olmuyor. bazen oğlumun yaşadığı Miami’de bile yeterli olmuyor. Amerika gibi bir ülkede, vitrinde “burada İngilizce konuşulur” notu olabileceğini ilk kez duyduğumda inanmamıştım ama gözlerimle gördüm. Miami’de yaşayanların yüzde yetmişinin Hispanik (Latin Amerika kökenli İspanyolca konuşan kesim) olduğu ve Amerika’da doğup, büyümüş, cebinde Amerikan pasaportu taşıyan ama hiç İngilizce bilmeyen çok sayıda insan olduğu düşünülürse, buna hiç şaşmamak lâzım.

            Bu başlangıç yazısını burada noktalayalım. Tekrar görüşmek üzere.

Kaynak: (KYS) - Kırkağaç Yazın Seçkileri Editör: M.Güneş
 
Etiketler: GEZİ, YORUM, 1,
Haber Videosu
Yorumlar
Alıntı Yazarlar
Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı
UA-37277569-1