|
||
DEMOKRASİ - TOPLUM VE ÇALIŞTAY | ||
DEMOKRASİ TARİHİ VE DEMOKRATİK TOPLUMSAL TAVIR BAĞLAMINDA KIRKAĞAÇ ÇALIŞTAYI | ||
EKONOMİ Haberi | ||
İktisat biliminin, Adam Smith tarafından 1776 yılında yayınlanan “Ulusların Zenginliği” isimli eserle doğduğu kabul edilir. O dönemde Politik İktisat olarak anılan bilim daha sonra pozitivizmin etkisiyle sadece İktisat olarak anılmaya başlamıştır. Bunun altında yatan mantığa göre, iktisat bilimindeki problemler; fizik, kimya vb. pozitif bilimlerdeki yöntemlerle, matematiksel kesinlikte çözülebilirdi. Bu yaklaşım, bazı ekollerde günümüzde de geçerliliğini korusa da, işin aslı; iktisat biliminin bir sosyal bilim olduğu ve insanın ekonomik davranışının, matematiksel kesinlikte tahminlenmesinin, en azından bugün için, mümkün olmadığıdır. İktisadın, her zaman; psikolojik, sosyolojik, siyasal bir bağlamı olmuştur. Her iktisadi kararın, olumlu ya da olumsuz, bir siyasal yansıması olması kaçınılmazdır. Bu yazımda, “Kırkağaç Stratejik Pazarlama Çalıştayı”nın, “Demokrasi” kavramıyla olan ilişkisi üzerinde durmak istiyorum. Yazının amacı: Kırkağaç’a dair iktisadi kararların alınacağı çalıştayın, Kırkağaç’a yönelik sosyal ve siyasal yansımalarının ortaya konmasıdır. Demokrasi tarihine bakıldığında, 1215 yılında İngiltere’de Kral (Yurtsuz) John ile Papa III. Innocent ve lordlar arasında imzalanan “Magna Carta Libertatum”, Türkçe adıyla “Büyük Özgürlükler Sözleşmesi”nin bir dönüm noktası olduğu görülür. Bu sözleşmenin önemi, halka bazı temel haklar sağlamış olmasıdır. Kral John’un, başarısız kişisel savaşlarını finanse etmek için sürekli olarak yüksek vergiler koyması sebebiyle bir isyan çıkmış ve isyanın sonunda, Kral John, bu sözleşmeyi imzalamak zorunda kalmıştır. Burada vurgulanması gereken en önemli husus, isyanın temel sebebinin “vergi” olduğudur. Daha sonra, John sözleşmeyi tek taraflı feshederek eski uygulamalarına devam etmek istemiştir. Ancak hiçbir şey eskisi gibi olmamış ve krallara karşı yüzyıllar boyu sürecek bir mücadele başlamıştır. En nihayetinde, 1688 yılında gerçekleşen “Muhteşem Devrim” (The Glorius Revolution) sonrasında, 1689 yılında “Haklar Beyannamesi” (Bill of Rights) ile bu süreç kapanmıştır. Bu süreç sonunda, “Temsilsiz Vergi Olmaz” şeklinde sloganlaşan söylem ve günümüz modern anayasalarının sağladığı en temel haklardan olan “Bütçe Hakkı” kalıcı hale gelmiştir. Vergi isyanlarıyla başlayıp bütçe hakkıyla sonuçlanan bu süreç, İngiltere’de demokrasinin yerleşmesinde ve oradan tüm dünyaya yayılmasında temel etkenlerden biri olmuştur. Peki bütçe hakkı nedir? Demokrasiyle nasıl bir bağı vardır? Bütçe hakkı: devletin vergilendirme yetkisinin ve toplanan vergilerin nasıl harcanacağına dair yetkinin millete ait olmasıdır. Basit gibi görünen bu tanımın ardında büyük bir siyasi felsefe vardır. Eski dönemlerde bazı krallar kendilerini Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi ve tüm insanları da kendi mülkiyetinde olan kullar olarak görürlerdi. Böyle bir felsefenin doğal sonucu olarak da kral yalnızca Tanrı’ya karşı sorumluydu. Halkına karşı hiçbir sorumluluğu olmadığı gibi halkı üzerinde her türlü tasarruf hakkına da sahipti. Halka dilediği gibi vergi koyabilirdi. Bilindiği üzere vergi insanların mülkiyet hakkı üzerinden alınır. İnsanların bedenleri de bir mülk olduğuna göre bedenler üzerine de vergi konulabilir. Bunun anlamı insanın köleleştirilmesidir. Oysa tüm insanların eşit ve hür olarak dünyaya geldiğini kabul eden bir felsefeye göre, devlet ve toplum, insanların kendi aralarında gönüllü olarak oluşturduğu bir sözleşmeden ibarettir. Devletin yöneticisi de, bu sözleşme gereği, halkına hizmet etme ve hukukun adil bir şekilde uygulanmasını temin etme sorumluluğu olan bir insandır. Tıpkı diğer insanlar gibi yasalara bağlı hareket etmek zorundadır. Vergiler de halkın onayıyla oluşturulan yasalara göre toplanır ve harcanır. İşte bu siyasal felsefenin adı demokrasidir ve vergi isyanlarıyla başlayıp bütçe hakkıyla sonuçlanan süreç içerisinde gelişim göstermiştir. Çünkü siyasal mücadeleler her zaman maddi çıkar mücadelelerinde somutlaşmaktadır. Tarih boyunca yöneten ile yönetilenlerin siyasal mücadelesi bir şekilde maddesel bir olguya, yani“vergi” konusuna bağlanmaktadır. Bunun örneklerini, dünyayı etkileyen en büyük sosyal olaylarda da görebiliriz. Örneğin Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı ya da Fransız Devrimi’ni incelersek, vergi isyanlarının, baş sebepler arasında olduğunu net bir şekilde görebiliriz. Demokrasi ve vergi arasındaki ilişki anlaşıldığında, demokratik yönetimlerin anti-demokratik yönetimlere göre neden üstün olduğu kolayca anlaşılabilir. Bu üstünlük sadece ekonomik temelli bir üstünlük değildir. Ekonomik olarak çok ileri düzeye ulaşmış anti-domokratik yönetimler de vardır. Örneğin nazi Almanyası, çok hızlı bir teknolojik ve ekonomik gelişim göstermesine rağmen, halkını mutlu edemediği bir yana milyonlarca vatandaşının ölümüne sebep olmuştur. Ancak demokratik yönetimler diğerlerine göre ekonomik alanda da büyük bir üstünlüğe sahiptir. Çünkü insanlar, onayladıkları yasalarla konan vergileri ödeme konusunda çok daha istekli ve bilinçlidir. Ayrıca şeffaf yönetimler sayesinde, toplanan vergiler, insanların mutluluğu için en uygun şekilde harcanmaktadır. Demokrasinin asil-vekil ilişkisi, siyasileri, halkın talepleri doğrultusunda hareket etmeye zorlar. Dolayısıyla demokrasilerde halkın vergileri, yine halkın talepleri doğrultusunda kullanılır. O halde bir yönetim sistemi halkın taleplerini ne ölçüde dikkate alıyorsa, o ölçüde demokratiktir ve o ölçüde yüksek bir gelişim potansiyeli taşır. Demokratik yönetim sistemlerinde, halkın taleplerinin yöneticilere iletilmesi konusunda “Sivil Toplum”un önemli bir işlevi vardır. Bir toplumda sivil toplum kuruluşları ne kadar etkinse, demokrasi de o kadar etkin olacaktır. Çünkü siyasiler sivil toplumun baskısı altında olduklarından, her icraatlarında, halkın taleplerini öncelikli tutmak zorunda kalacaklardır. Bunun doğal sonucu olarak da daha gelişmiş ve daha mutlu bir toplum ortaya çıkacaktır. Toplumun ve ekonominin gelişimine yönelik planlamalarda halkın taleplerinin belirlenmesi, planlamanın bu doğrultuda yapılması; bütçe hakkının etkin kullanımı açısından önemlidir. Bir yönetim ne kadar demokratik olursa olsun, toplumdaki demokrasi bilinci ve demokratik tavır yeterince gelişmiş değilse, halk yönetimin işlerini takip etmiyor ve sorgulamıyorsa o toplumun kalkınması mümkün olmayacağı gibi, sahip olduğu demokrasi de zamanla tehlikeye girecektir. Bu noktada, bir toplumun demokrasi bilinci ve demokratik tavrının geliştirilmesi, o toplumun geleceği açısından kritik bir öneme sahiptir. Bir toplumda, demokrasi bilinci ve demokratik tavrın geliştirilmesi, o toplumun aydınları ve sivil toplum kuruluşlarının başlıca görevidir. Toplumlar gelecek nesillerine; hür, onurlu ve yetkin bir yaşamı ancak böyle bir bilinçle miras bırakabilirler. Kırkağaç için önermiş olduğumuz “Stratejik Pazarlama Planlaması Çalıştayı”nın dayandığı temel felsefeyi yukarıda ifade etmeye çalıştım. Kırkağaç’ın ekonomik gelişimine çok büyük yararı olacak bu çalıştayın, asıl büyük önemi, toplumal demokratik tavrımızın gelişmesi ve bu konuda bir bilinç oluşmasına sağlayacağı katkıdandır. Toplumun ortak karar alma mekanizmalarının işlerlik kazanması, uzlaşı kültürünün gelişmesi, insanlarımız arasında barış ve kardeşlik duygularının gelişmesi açısından da büyük katkılar sağlayacak olan çalıştay; Kırkağaç’ın sahip olduğu potansiyel değerlerin ortaya konması, karşılaşılabilecek olası tehditlerin öngörülmesi ve siyasilere bir yol haritası çizilmesi açısından da büyük öneme sahiptir. Yazımı bitirmeden önce, Kırkağaç Tv’yi kurarak Kırkağaç’ın birçok değerli düşünürünü Kıkrağaç’la buluşturan kıymetli abim ve editörüm Muammer Güneş’e tekrar çok teşekkür ediyorum. Siz değerli hemşehrilerimizden aldığımız geri dönüş beklentimizin çok ötesinde oldu. Kısa sürede böyle bir başarı gerçekten takdire şayandır. Çalıştay önerimize yazılı olarak destek veren değerli abilerim: İbrahim İpek, Ufuktan Öden, Emin Özarı ve Kırkağaç, Tarihi Gurme Şehri hareketini başlatan Prof. Dr. Alp Özerdem’e teşekkürlerimi iletiyorum. Bu arada, Alp Hoca’nın önderliğinde başlayan hareketle, Kırkağaç için önemli bir adım atılmış bile. Kırkağaç Kaymakamı Sayın Murat Büyükköse ve Kırkağaç Belediye Başkanı Sayın Yaşar İsmail Gedüz’ün de katkılarıyla, mahreç başvurularının tamamlandığını öğrendim. Bir Kırkağaç’lı olarak hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Her türlü katkı sağlamaya hazır olduğumuzu da ifade etmek isterim. Kırkağaç Ziraat Odası Başkanı Emin Özarı abim, yazısında, çalıştay konusunda topu bana attığını söylemiş. Ben topu göğüsleyerek, var gücümle kaleye doğru hücuma hazırım. Ancak futbol bir takım oyunudur. Emin Özarı’nın pası ve benim kaleye hücumumla maç kazanılmaz. Ben tüm takım oyuncalarını sahada görmeyi diliyorum. Hoşça kalın.
Dr. Sami Mahir KİREŞCİ Ekonomist 28 Mayıs 2021 / 14.20 Kırkağaç Dr. Sami Mahir Kireşçi'nin ilk yazısı "Marka Şehir Olmak" okumak için tıklayın ! |
||
|
||
Etiketler: DEMOKRASİ, -, TOPLUM, VE, ÇALIŞTAY, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.